ANTİK ROMA DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE TARSUS’TA SITMA, RHEGMA GÖLÜ VE KARABUCAK ORMANI
23.03.2021ANTİK ROMA DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE TARSUS’TA SITMA, RHEGMA GÖLÜ ve KARABUCAK ORMANI
Antik Roma Döneminde Tarsus’ta Sıtma
Tarih boyunca insanlığı tehdit eden en tehlikeli salgın hastalıklardan birisi sıtmadır. Mezopotamya, Eti, Grek gibi çok sayıda uygarlığın sonunu getiren sıtma salgınları antik Roma döneminde Tarsus’ta etkili olsa da sosyal ve ekonomik yapısının güçlü olması nedeniyle diğer uygarlıklar gibi uzun bir süre yıkıcı bir süreç yaşamamıştır.
Tarsus, sıtma tehlikesi konusunda, bulunduğu coğrafik konum nedeniyle her zaman tehlike altındaydı. Romalılar döneminde Tarsus, Kydnos çayının en alt seviyesinden sadece birkaç metre yukarıda, ovanın ölü seviyesinde yer almaktaydı ve nehrin suları yükselir yükselmez sel baskınına uğramaktaydı. Bu aşırı sıcak ülkede, bol nem ve verimlilik özellikleriyle karakterize edilen tüm kıyı ovalarında, aynı zamanda baskın iklim özellikleri nedeniyle sıtma etkindi ve haşereler insan hayatının yılın önemli bir kısmında perişan ederdi. Kötü etki bataklıkların genişlemesi ve ihmal sonucu da daha da artmıştı, bu durumda kaçınılmazdı ve sadece kısmen önlenebilecek bir durumdu.
Resim1- Tarsus
Tarsus’un güneyindeki bölge antik dönemde de bataklık halinde idi. Bu nedenle kentin iklimi, bataklıkların kanallarla kurutulduğu ve tarıma açık olduğu Roma döneminde de bunaltıcıydı. Ancak Tarsus’un coğrafik konumu ve yaylalarının çok olması Tarsus’un bu bunaltıcı ikliminin etkisini hafifletiyordu.
Tarsus’un toprağının çok verimli olması ve tarıma elverişli olması bu bölgedeki sıtma tehlikesini azaltma da büyük rol oynuyordu. Fazla nem bir taraftan toprağın çok daha fazla verimli olmasına neden olurken bir taraftan da yazın havaların bunaltıcı olmasına ve sulak alanların fazla olması sıtmaya neden oluyordu.
Toroslar ve deniz arasında uzanan Kilikya, deniz seviyesindeki ovayı, dalgalı alüvyon tepelerini ve Toros sıra dağlarının ön kısmını kapsıyordu. Kilikya topraklarının doğal coğrafi sınırı arasında kalan yerler, sulak toprağından dolayı yoğun nem taşıyan sıcaklığı ve Torosların yüksek yaylalara yaslanan yöreleriyle bir sınır hattı oluşturuyordu.
Bu coğrafi özellikler başta Tarsus olmak üzere tüm Kilikya kentlerine bir üstünlük oluşturuyordu. Çünkü Kilikya kentleri deniz seviyesinden yalnızca birkaç metre yükseklikteki ovada yer almaktaydı. Verimli toprağın nemli sıcaklığı ve bunaltıcı havası etkin bir kent ve ticaret yaşamı için uygun değilmiş gibi görünse de Toros dağları ve ova arasında yüksek vadiler ve Toros yayları sağlığa son derece elverişliydi.
Ramsay’a göre Tarsus’un bulunduğu ova, kum ve çakıldan bir zemin üzerindeki zengin ve verimli bir toprak katmanından oluşmaktaydı. Kuzeydeki tepelerin kenarındaki toprak katmanı ince olup, güneye, denize doğru gidildikçe kalınlaşmaktaydı. Nehirler kum ve çakıl üzerinden akarlardı. Kilikya bölgesinin en verimli arazilerinin büyük bir kısmının yönetimini elinde bulunduran Tarsus’un yüzyıllar içinde Romanın başkenti olması da dahil olmak üzere tüm bölgeye hükmetmesi ve en güçlü yönetimi oluşturmasın da en büyük etki bu verimli arazilere sahip olmasıydı.
Resim 2- Eski Tarsus ve çevresi
Tarsus’un antik Roma döneminde bile sıtmaya maruz kalması ancak bundan çok fazla etkilenmemesi topraklarının çok verimli olması, baştan beri ekilmesi ve onu sağlıklı hale getirmesi, onun bu şekilde yüzyıllar boyu sürecek sağlıklı bir kent olarak devam etmesini sağlamıştır. Tarımın bir bölgedeki sıtma tehlikesini azaltmada büyük rolü vardır.
Tersaneden Bataklığa Dönüşen Rhegma Gölü
Yaklaşık 9000 yıllık bir geçmişi olan Tarsus, tarihi konumu ve coğrafyası ile Antik Kilikya’nın önemli bir stratejik kentiydi. Bunun en büyük nedeni doğal bir liman görevini gören Rhegma Gölü ve bu göl aracılığı ile Akdeniz’e olan bağlantısıydı. Ticari ve askeri yönden stratejik öneme sahip Rhegma Gölü sayesinde Tarsus tüm Akdeniz kentleri arasında en önde olanıydı. Bu özelliği nedeniyle Roma İmparatorluğu’nun da başkenti olacaktı.
Resim 3- Antik devirlerde Rhegma Gölü’nün muhtemel durumu
Rhegma gölünün kıyıları ise tersanelerle doluydu. Toroslarda ki sedir ağaçları Kydnos Nehri yatağından akıtılarak Rhegma kıyılarına indirilir ve kıyılarındaki tersanelerde askeri ve ticari gemiler yapılırdı. Gölün Akdeniz’e kanallarla bağlı olması sayesinde Akdeniz’in şiddetli dalgaları Rhegma’ya giremiyor ve tersanelere zarar veremiyordu. Bu nedenle Rhegma kıyılarında tersanecilik antik çağlarda en üst seviyeye çıkmıştı. Ayrıca stratejik öneminden dolayı bir çok kral ve kumandan tarafından kullanılmıştı.
Resim 4- Tarsus ovasının paleocoğrafya haritası
Antik çağda büyük öneme sahip gölün kaderi daha sonraki yıllarda değişmiştir. Tarih boyunca Tarsus’un ortasından akan Kydnos Nehri taşkınlarla kente zarar vermekteydi. Ancak M.S. VI. yüzyılda meydana gelen çok büyük bir taşkın nedeniyle, Bizans İmparatoru Justiniaus’un talimatıyla, nehrin yatağı değiştirilerek kentin doğusuna alınmıştır. Kent içinden geçen ve Rhegma’yı besleyen Kydnos’un yatağına ise çok az su verilmiştir. Böylece gölü besleyen ana su kaynağının kesilmesi ile göl zaman içinde işlevini yitirmeye başlamış ve bataklığa dönüşmüştür. Çevresindeki sazlık ve düzensiz su göletlerinin alüvyonlarla dolduğu bu alanlara Tarsuslular Karabucak ve Aynaz Bataklığı isimlerini vermiştir. M.S. VI. yüzyılda taşkınlardan korunmak amacıyla, insanoğlu tarafından doğaya yapılan müdahale, acı sonuçlarını XIX. yüzyılda göstermiştir. 1825, 1865 ve 1895 yıllarında Kydnos’un şehir içinde kalan eski yatağının kirliliği ve Rhegma bataklığı nedeniyle Tarsus ve çevresinde sıtma ve kolera salgını olmuş ve bu salgınlarda binlerce kişi hayatını kaybetmiştir.
Bataklığı Kurutma Çalışmaları ve Karabucak Okaliptüs Ormanı
1883 yılında, sıtma yuvası olan bataklığı kurutmak ve tarım arazisi haline getirmek şartıyla Karabucak ve etrafındaki arazi 99 yıllığına İngiliz Dara Şirketi’ne ihale edilmiş fakat şirket bataklıkla başa çıkamamıştır. 1934 yılında Bayındırlık Bakanlığı Su İşleri Dairesi Karabucak Bataklığı’nı kurutmak amacıyla denize kadar bir ana ve buna bağlı tali kanallar açmış, ancak büyük masraf ve çalışmalara rağmen Karabucak Bataklığı kurutulamamış ve üstelik açılan kanalların bir kısmı yağmur sularının getirdiği malzemeyle kısa sürede dolmaya başlamıştır.
Resim 5-Bataklığı kurutma çalışmaları
1936 yılında İktisat ve Ticaret Bakanlığı Maden Teknik Arama Enstitüsü’nün İspanya’dan getirttiği E. Lomsfus’un vermiş olduğu rapordan da yararlanılarak ülkemizin maden direği ihtiyacını karşılamak üzere Güney Anadolu’da okaliptüsün yetiştirilme imkanlarının araştırılması için Orman Genel Müdürlüğü’nce bir heyet kurulmuştur.
Bu heyetin çalışmaları sonucu Karabucak Bataklığı’nın okaliptüsle ağaçlandırılabileceği; böylece hem bataklığın ıslah edilip hem de maden direği ihtiyacının karşılanabileceği tespit edilerek 1939 yılında ağaçlandırma çalışmalarına başlanmıştır. Karabucak Bataklığı’nın bir ormana dönüştürülmesinde çok büyük emeği olan Orman mühendisi Fehmi GÜRESİN’in adı kurduğu bu ormana verilmiştir. Ancak bu orman daha çok Karabucak Okaliptüs Ormanı olarak bilinir.
Resim 6-Karabucak Okaliptüs Ormanı
Toplam 885 hektar alanda, ülkemizin endüstriyel amaçlı ilk ağaçlandırması olan Karabucak Okaliptüs Ağaçlandırması ile bataklık kurutulmuş, maden direği ihtiyacı karşılanmış ve bunların yanı sıra okaliptüsün çok fazla suyu transprasyonla havaya vermesinden dolayı etrafında büyük bir tarım arazisi potansiyeli yaratmıştır. Daha sonra okaliptüs ağacının yaprak, kabuk ve çiçeklerinden ilaç ve kozmetik sanayisinde kullanılmıştır.
Resim 7- Okaliptus ağacının ilaç ve kozmetolojide kullanılan çiçeği
Yüz yıllar önce Tarsus’un büyük bir medeniyete sahip olmasında en büyük rolü olan Rhegma Gölü, yine Tarsusluların taşkınlardan korunmak için doğaya yaptığı müdahale sonucu uzun vadede bataklığa dönüşerek sıtma gibi ölümcül hastalıkların kaynağı olmasına neden olmuştur. Yıllar sonra bu defa da bataklıkla mücadele eden Tarsuslular okaliptüs ağaçlandırması ile Rhegma’da yeni bir ekolojik sistem kurarak sıtma hastalığından kurtulmuştur.
KAYNAKLAR:
1-Polat S., Polat O., Tüfekçi S. Rhegma Gölü’nden Bataklığa,
Bataklıktan Okaliptüs Ormanlarına Dönüşümün Ekolojik Öyküsü. Doğu Akdeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğü – Tarsus https://doa.ogm.gov.tr/Yayinlar/Posterler/Rhegma
2-Anonim, 1984, Tarsus-Karabucak Güresin Okaliptüs Ormanı ve Akdeniz Kavakçılık Araştırma Müdürlüğü’nün Tarihçesi, Okaliptüs Araştırma Çalışmaları, Tarsus.
3-Öner, E., Hocaoğlu, B. ve Uncu, L., 2005, Tarsus Ovasının Jeomorfolojik Gelişimi ve Gözükule Höyüğü, Türkiye Kuvaterner Sempozyumu http://www.eies.itu.edu.tr/turqua/pdf/turqua5/turquav_82-89_oner_vd.pdf)
4-Öz, Hikmet. Bilinmeyen Tarsus, Kültür Bakanlığı Yayınları: 2008, Başvuru Kitapları Dizisi: 75, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. 1998
5-Yıldız, A., Tarsus’un Kültürel Zenginlikleri ve Sorunları, Arkeodida e-dergi, Yıl:3 Sayı:8. 2009, (http://www.arkeoidea.com/sayilar/arkeoidea7.pdf)
ALİ İHSAN ÖKTEN
Yorum yap