ALSACE ŞARAP ROTASI, BÖLÜM 3: BİR AYI PENÇESİNİN İZİNDE SELESTAT
13.03.2019
Dün akşam otele yerleşip Özgürlük Anıtı’nın mimarı Frederic Auguste Bartholdi nin doğduğu Colmar’ı kısaca keşfedip – akşam yemeği için mekân ve su vb. gereksinimler için süpermarket bulma amaçlı – günün yorgunluğu ile otelimize dönmüştük.
Sabah yağmurlu bir Colmar sabahına uyandık. Kahvaltı sonrası aracımızı alıp navigasyona Selestat yazıp yola düştük. Tüm yol boyunca şiddetli bir yağmur yağdı. Selestat’a varıp otoparka girdikten sonra önce yağmurun şiddeti azaldı ardından güneş açtı.
Şehrin - burası köyden biraz büyükçe – kemerli kapısından modern şehirden tarihi merkeze girdik. Katedral meydanındaki parkta turizm ofisini sorduğumuz genç kadın İngilizce olarak tarif etti. Turizm ofisinden şehrin haritasını içeren kitapçığı aldı. Görevlinin bize verdiği bilgi şimdiye kadar ilk kez bu kadar düzenli bir çalışmaya şahit olacağımız gösteriyordu.
Kitapçığın ortasındaki krokide tarihi kent merkezi üzerine işaretlenmiş yürüyüş rotası var. Bu rota üzerinde belli aralıklarla üçgen pirinç levha üzerinde ayı pençesi izi var. 1 numaradan - ki burası turizm ofisinin bulunduğu bina- görülmesi gereken yöne götürüyor. Hedefe vardığınızda üçgen büyük bir dikdörtgen pirinç levhaya dönüşüyor ve üzerinde durmanızı isteyen ayak izi ile numara görüyorsunuz. Kitapçıkta bu numarayı bulduğunuzda hedefin fotoğrafı, ismi ve hakkında kısa bilgiyi okuyabiliyorsunuz. Bu şekilde rotayı kimsenin yardımı olmadan iki saatte tamamlamanız mümkün. Biz de böyle ayı pençesinin izinde Selestatı geziyoruz.
1. Commanderie Saint – Jean > Savaşa gitmeden önce Kudüs St. John şövalyelerinin toplandığı en büyük kompleks
2. Tribunal et chateau d’eau > Mahkeme binası ve su kulesi
3. Bains Municipaux > Şehir hamamları
4. Eglise Protestante > Protestan kilisesi
5. Ecole du Centre > Merkezi şehir okulu, bina zaman zaman hapishane, kışla ve barut imalathanesi olarak da kullanılmış.
6. Hotel de Ville
7. Arsenal Sainte – Barbe > Cephanelik
8. Synagogue > Sinagog
9. Tour Neuve > Yeni kule
10. Remparts Vauban > Surlar
11. Mediatheque- Agence culturelle d’Alsace > Alsaca Kültür Ajansı
12. Ladhof > Ortaçağda Ren nehri aracılığı ile sebze meyve ticareti yapıldığı yıllarda liman binası olarak kullanılmış. 14. Yy da işlevini yitirmiş.
13. Tanner’s District
14. Rue des Oies > Adını halen görebileceğiniz ve zamanında 1911 yılına kadar halka tatlı su sağlayan pompadan alır.
15. Jardin du Dahlia > İsveçli botanikçi Andreas Dahl’in 16. Yy da İspanya’dan getirdiği tohumlarla oluşturduğu bahçe
16. Tour des Sorcieres > orijinal adı “ Niedertor” olan yapı 13 th yy da şehir surlarının parçası olarak yapılmış.
17. Porte de Strasbourg > Strasbourg kapısı
18. Eglise Saint-Georges > Saint-George Kilisesi
19. Hotel d’Ebersmunster
20. Corporation des bouchers > Kasaplar loncası
21. Eglise Sainte-Foy
22. Maison Goll > Goll
23. Bibliotheque Humaniste > El yazması kitaplarında bulunduğu İnsanlık KütüphanesiEvi
24. Cour des Prelats
Turumuzu tamamlıyoruz ve Ribeauville’ye doğru yola çıkıyoruz.
Ribeauville’ye girerken yağmur yeniden başlıyor. Hafta sonu olması nedeniyle kalabalık bir ziyaretçi var. Aracımızı tarihi merkezin dışındaki ücretsiz genel otoparka koyuyoruz ve yağmur altında yürüyerek köye giriyoruz.
Ribeauville aşağıdan yukarı doğru uzanan uzunca bir yol. Sokağın her iki yanında rengârenk orta Avrupa mimarisi binalar sıralanıyor. Ara ara küçük meydanlarla yol genişliyor.
Bu meydanlardan birinde genişçe avluya açılan han kapısının üzerinde Mediaeval Market. Ortaçağ Pazarı.
İçeride Ortaçağ kıyafetine bürünmüş, satıcılar, sokak çalgıcıları, şarap, likör tadımı yaptıranlar, patates, peynir, süt ve kremadan bizim Mıhlamaya benzer yiyecek yapanlar, sepet örenler… İçerisi rengârenk, capcanlı… Restoranlar, kafeler dolu. Bugün üç gündür görmediğimiz kalabalığa şahit oluyoruz. Kafenin birinde 20 – 25 kişilik bir Neo-Nazi Alman gurubu ellerinde megafon, önlerinde biralar ve sosis- patatesler marşlar söylüyorlar, sloganlar atıyorlar.
Yolun sonunda Cumhuriyet Meydanı. Yağmur olmasa burası güzel fotoğraf verecek ama yağmur bırakmıyor. Bir restorana sığınıyoruz. Hem yağmur geçsin hem de karnımızı doyuralım.
Yemek sonrası hızını azaltan yağmurla birlikte Riquewihr’e doğru yola çıkıyoruz.Turizm ofisinden aldığımız broşürün başlığında şöyle yazıyor; “ Gem of the wineyard”. Yani bağ yolunun mücevheri. Riquewihr gerçekten de bu rotanın en küçük ama en çekici köylerinden biri. Aracımızı köyün dışındaki ücretli otoparka bırakıp 100 metre yukarıdaki, havuzlar ve çiçeklerle süslenmiş küçük bir meydanda yer alan belediye binasının altındaki kemerli ve oymalı kapıdan köye giriyoruz.
Sağlı solu rengârenk çiçeklerle bezenmiş evlerin, Protestan ve Katolik kiliselerinin yer aldığı caddede üst kapı Porte Haute’ye doğru yürüyoruz. Çiseleyen yağmurla girdiğimiz köyde üst kapıya vardığımızda hava açıyor, mavi bir gökyüzünde güneş parlıyor.
Riquewihr’den bugünkü son köyümüz olan Kaysersberg’e doğru yola çıkıyoruz. Kaysersberb bu yıl “ Le vıllage prefere des Francaıs 2017 “ seçilmiş. Nobel Barış Ödülü sahibi Dr. Albert Schweitzer’in doğduğu köy. Doğduğu ev bugün müze haline getirilmiş ve evin yanındaki küçük parkta büstü bulunuyor.
Kaysersberg ziyaretimiz şarap tadımı ile başlıyor. Köyün hemen girişindeki şarap tadım merkezinde genç bir kız bizi karşılıyor ve şaraplarından tadıyoruz. Biz şarap tadımı yaparken korna sesleri ile klasik bir arabada gelin konvoyu geçiyor. Kaysersberg dağların arasındaki düzlüğe kurulmuş içinden küçük bir ırmak geçen huzur dolu sakin bir köy. Biraz önce nikah törenine şahit olan ve halen iyi giyimli konukların bulunduğu kilise meydanında soluklanıyoruz.
Daha sonra yapım tarihleri 1450 ile 1600 lü yıllara dayanan evlerin arasından köyün sonundaki Dr. Schweitzer’in evine doğru yürüyoruz.
Evin yanındaki parkta Schweitzer’in büstünü selamlayıp arkasındaki meydanlığa kurulmuş seramik pazarı/ fuarını geziyoruz.
Akarsuyun kenarındaki yürüyüş yolunda sonbahar yaprakları arasında aracımızı park ettiğimiz otoparka doğru yürüyoruz.
5. GÜN
EGUISHEIM VE COLMAR
Colmar’ı sona bırakarak Alsace’nın sırları içindeki son hazineyi Egıisheim’i keşfedelim. Puslu bir eylül günü Colmar’dan ayrılıp 30 km uzaklıktaki son durağımıza hareket ediyoruz. Günlerden Pazar ve saat sabahın henüz 10.00 u olduğu için sokaklar tenha ve yeni yeni açan hediyelik eşya dükkânlarının uykulu telaşı içinde kuzey kapısından kente giriyoruz. Aslında kent yerine köy dememiz daha uygun. Ortasından boydan boya geçen Granmd Rue ve tam köyün merkezinde Place du Chateau ve köyü bir çember gibi saran Rue du Rempart Sud ve Rue du Rempart Nord’ dan oluşuyor. Köy meydanında dokuz çeşmeli bir havuz ve havuzun ortasında bu köy için – bu köyde doğmasından dolayı - önemli bir şahsiyet Pope Leon IX un heykeli var.
Grand Rue boyunca yürüyerek diğer şehir kapısından Rue du Remport Sud’a giriyoruz. Dar taş döşeli sokağın iki tarafında ortaçağdan kalma yarı ahşap kimisi virane kimisi bakımlı, rengârenk ve çiçeklerle bezenmiş evler sıralanmış. Bu turun bitiminde kiliseye uğruyoruz. Gerçekten kiliseden çok katedral yapısında çok görkemli bir kilise.
Kahve molasını Colmar’a saklayıp, dün akşam kaldığımız yerden keşfetmeye devam etmek için Colmar’a dönüyoruz.
Colmar’ın girişinde sizi Özgürlük Heykeli’nin küçük bir kopyası karşılıyor. Daha sonra da Tarihi Merkez ve Petite Venice’in yollarında Selestat’taki gibi pirinç üçgen levhalar üzerindeki Özgürlük Heykeli motifleri bizlere rehberlik ediyor. İlk iki akşamımızda otelimize yakın yerleri keşfedip küçük sevimli meydanlardaki restoranlarda akşam yemeklerimizi yemiştik. Hatta birinde buraya gelmeden tatmamak olmaz diyerek Salyangoz bile yemiştik. Altı gözlü resim paleti gibi bir tabakta her gözünde pesto soslu bir salyangoz şeklinde servis yaptılar. Açıkçası pesto sos ve hafif yanık tadı dışında çok özel bir tat almadım.
Geçen iki gün içinde dolaştığımız sokaklardan farklı olarak bir parkın çevrelediği geniş bir meydandan geçiyoruz. Parkın içinde klasik arabalar sergisi var. Arabalar pırıl pırıl, sahipleri başında gururla bilgi veriyor. Bir süre sonra sanırım dağılma saatleri geldi, hepsi birer birer motor çalıştırıp ayrıldılar.
Biz de parktan ayrılıp önce Kapalı Çarşısı’na Marche Couvert’e geliyoruz. Bizim orada olduğumuz tarihlerde Kapalı Çarşının bilmem kaçıncı kuruluş yılı olduğu için özel aktiviteler ver sergiler vardı. İçeride manavlar, şarküteri stantları, yöresel yemek yapan stantların bulunduğu renkli bir çarşı. Kanal turu için rezervasyonumuzu yaptırıp öğle yemeğini için tekrar çarşıya dönüm aperatif bir şeyler atıştırıyoruz.
Yemek sonrası Kanal turumuz var. 12 kişi alan tahta ilkel ve elektrik motorlu sandallarda yapılıyor ve yaklaşık yarım saat sürüyor. Sandalı kullanan aynı zamanda rehberlik yapıyor, Almanca, İngilizce ve Fransızca bilgi veriyor. Bizim sandalın yarısı bizim takım yarısı da Alman turist gurubu olduğu için rehber hem Almanca hem de İngilizce sunum yaptı.( 6 €/ kişi)
Renkli ve Pazar olmasından dolayı kalabalık Colmar sokaklarında dolaşıyoruz, fotoğraflar çekiyoruz. Yorulunca akşam yemeği için güzel bir restorana rezervasyon yaptırıp dinlenmek ve akşam yemeği için üzerimizi değiştirmek için otelimize dönüyoruz. Bu akşam Dilara ve Canburak’ın birinci evlilik yıldönümü; güzel bir akşam yemeği ile bu günü kutlayacağız.
6. GÜN ( 4 Eylül 2017 )
MULHOUSE > İSTANBUL > İZMİR
Sabah kahvaltı sonrası eşyalarımızı aracımıza yükleyip otelimizden ve Colmar’dan ayrılıyoruz. Havaalanına geçmeden önce Mulhouse’a girip “ Panoramik bir şehir “ turu atıyoruz, akaryakıt istasyonundan depomuzu dolduruyoruz. ( Yaklaşık 470 km yaptık ve toplam 31 € luk yakıt kullandık.)
Masal gibi köyler arasında, bağlar arasında huzurlu bir tatili daha bitirip kaynayan kazan ülkemize dönüyoruz.
Yazı ve Fotoğraflar:
Mehmet Cengiz TÜMER
Yorum yap