GÖBEKLİTEPE’NİN PİCASSOLARI
23.01.2019Göbeklitepe’ye her gittiğimde gözüm hep üzerinde boğa rölyefinin bulunduğu taşa takılır. Her tarafının hayvan betimlemeleriyle dolu olduğu dünyaca önemli bu alanda, bu boğa heykelinin beni cezbeden özel bir nedeni olmalı diye düşünürüm hep...
Burayı gün ışığına çıkaran arkeologların insan vücudunun soyut figürlendirilmesi olarak tarif ettikleri “T” şeklindeki dikilitaşların üzerinde bulunan onlarca hayvan rölyefinden , bu boğayı ayıran bir şey olmalı!
Olmalı ama ne?
Başta burayı kazan ekibin başı Klaus Schmidt’in yazdıkları da dahil, hiç bir bilimsel yazıda bu rölyefi diğerlerinden ayıran bir ayrıntı yok. Sadece boğa rölyefinin bulunduğu dikilitaşın ilk bulunan taş olduğunu biliyoruz. Taşın toprak üstünde kalan kısmını, tarlasını taştan arındırmak için çaba sarf eden eski sahibinin hafifçe kırdığı da belli.
Ama gözüm beni yanıltmaz... Bu rölyefte diğerlerinden farklı bir şey var... Üstelik gözümü ısıracak kadar farklı... Göbeklitepe’ye defalarca gitmemin nedenlerinden birinin de bu olduğunu itiraf etmeliyim.
***
Ve sonunda sorumun cevabını, bir sanat tarihi dersi sırasında, kübizmin özelliklerini anlatırken, Picasso’nun “Ağlayan Kadın” isimli eserine sıra geldiğinde bulabiliyorum.
Biliyorum bir çoğunuz hem bu eseri tanıyor, hem de kübizmin özelliklerini biliyorsunuz, yine de ben bilmeyenler için biraz açayım;
Kübizm resim sanatında Cezanne, Picasso, Braque üçlüsünün geliştirdiği kabul edilen bir akım. Temeli “siz bir nesneye bir tarafından bakıp, çizimini öyle yaparsanız, baktığınız yerin arkasında kalan özellikleri gösteremez veya eksik gösterirsiniz” görüşüne dayanıyor. Ve verdiği bir mesaj var;
“Eğer üç boyutlu dünyayı, iki boyutlu bir yüzeyde betimleyecekseniz, figürünüzü çizerken insanın görme biçiminin dışına çıkıp, nesnenize değişik açılardan bakarak, her açının gördüğünü bir araya getirmek gerekir.”
Picasso’nun “Ağlayan Kadın” eserine dikkat ettiğinizde de kadına profilden bakılmasına rağmen, görülmemesi gereken (arkada kalmış olan) diğer göz de çizilerek yeni bir bakış açısı geliştirilmiş.
Aslında Picasso bunu yapmakla sadece bir kadın resmi çizmemiş, insanlara adeta bir nesneyi veya olayı daha doğru anlayabilmek için bir açıdan değil, bir çok açıdan bakmalısınız diye öğüt veriyor.
Öğüdünü de “siz küpe bir taraftan bakarsanız üç yüzünü görürsünüz... Siz görmüyorsunuz diye diğer üç yüzü yok mu?” sorusuyla biçimlendirdiği için, resimde yeni bulunduğu sanılan bu düşünce biçimine “Kübizm” denmiş.
Heyhat!... İşte Göbeklitepe’de benim gözümü ısıran da bu demek!
***
Öyleyse ısırığın acısıyla boğa rölyefine alıcı gözüyle bir kez daha bakmalıyım...
İlk bakışta çok basit bir figür gibi görünen boğa rölyefi iki temel parçadan oluşuyor;
Birincisi gövdesi... Figürü oyan, boğanın gövdesini profilden betimlemiş. Dört ayağını da birbirinden ayrık çizerek yaptığına dinamizm katmış. Bir boğaya bir tarafından bakarsanız böyle görünür zaten. Hareketli olmaları nedeniyle de ayakların birini önde, diğerini arkada çizerek gövdede olan her şeyi anlatabilirsiniz.
İkincisi boğanın başı... Boğa o dönemde kutsal bir hayvan. Kutsal olmasının işareti ise boynuzları. Çünkü bir başın üzerindeki iki boynuz, yaşamın iki farklı yanını ifade ediyor. İyilik ve kötülük... Güzellik ve çirkinlik... Doğru ve yanlış... Bunların hepsi bir vücutta bulunur anlamına geliyor. Bu yüzden bir çok kavmin tanrıları hep iki boynuzlu... Mikelangelo’nun Musa heykeline bakarsanız o bile iki boynuz taşıyor. Demek ki boynuzun iki parçadan meydana geldiğini göstermek önemli. Böylece hiç kimsenin mükemmel olamayacağı, bedeninde karşıtları da barındıracağı görüşü ortaya konabilir.
Ama öküzün başını, vücudu gibi profilden betimlerseniz (boynuzun da hareketsiz bir nesne olduğu gerçeğiyle birlikte), sadece bir boynuz görülür ve anlatılmak istenilen eksik kalır. Veya hiç anlatılamamış olur. Öyleyse ne yapmalı?
Rölyefi yapan kutsal saydığı boğanın iki boynuzunu da gösterebilmek için, gövdede yaptığının tersine, boğaya sadece profilden değil, bu kez tepeden bakmış. Gördüğünü de profilden baktığı gövdeyle birleştirerek, “Ağlayan Kadın” resmindeki düşünceyi, yani kübizmi uygulamış.
Halbuki diğer betimlemelerde muhakkak gösterilmesi gereken bir “ikilik” olmadığı için hepsi profilden çizilmiş (oyulmuş). Benim gözümü ısıran da bu farklılıkmış demek ki!
***
Gözümü ısıranı buldum ama, bu kez de beynimi kemiren bir şey çıktı karşıma. Bilim ve sanatın, hatta yaşamın temel özelliği olan, evreni farklı açılardan bakıp değerlendirirsen farklı şeyler görebilirsin kuramını Picasso’dan tam 12bin yıl önce düşünen , belki de “Mağara insanı ne olacak!” diye küçümsediğimiz atalarımızın zekaları bizlerden eksik miydi?
Ve kübizmin mucitleri, Cezanne –Picasso- Braque üçlüsü mü yoksa Göbeklitepe oymacıları mıydı?
Acaba sanat tarihini yeniden gözden mi geçirmeliyiz?
Ayla Emrahoglu
15 Feb 2019Harika Hocam her zaman farklı bir bakış acısı sunarak siz de bize düşüncede kübizm mi oneriyorsunuz?. Teşekkürler
bilge mencük
13 Aug 2020muazzam bir yorum bakış açısı olmuş. çok istifade ettim,çok teşekkkürler.