OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E ADANA KABADAYILARI (1)
21.05.2021Son günlerde, özellikle de sosyal medyanın etkin ve yaygın kullanımı sonucunda, gün geçmiyor ki bir şehrin ya da yerleşim yerinin eski kabadayıları veyahut külhanbeyleri hakkında, yazılı veya görsel bir paylaşım olmasın!
Giyim kuşamları, fantastik öyküleri ve mevcut kamu düzenine karşı çıkan tutum ve davranışları nedeniyle toplumsal hafızamızdaki tazeliğini koruyorlar. Onlara karşı duyulan ilgi ve merakımız ise, tarihsel bir vaka olarak ortada duruyor.
Osmanlı’nın başat şehirlerinden birisi olan Adana’nın, bu bağlamda dile gelebilecek çok sayıda kabadayısı veya külhanbeyi olduğunu söylemek, abartı olmadığı gibi, meçhule giden bilinmezlik deryasında, araştırmalara muhtaç bir konu olarak varlığını koruyor.
Bunca kelamdan sonra denilebilir ki, kim bunlar? Hayatımızın bir yerinde duran, kitap ve dergilerde heyecan verici ve merak uyandırıcı öykülerini okuduğumuz bu kabadayılar ya da külhanbeyleri nasıl insanlardı? Osmanlı’dan günümüze, kahramanlık düzeyinde ün ve itibara nail olan bu şahıslar, ne tür işlerle meşgul olurlardı? Elbette soruları daha da çoğaltmak mümkün!
Refik Halit Karay, 27 Ağustos 1942 tarihli Tan Gazetesi’nde “Kaybolan yerine gelen sınıf” adlı yazısında, tam da bu konu üzerinde durur. Yazısında özetle; “Bugün ortalıkta ne hakiki kabadayı, ne de bildiğimiz üslupta külhanbeyi kalmıştır. Sahteleri de azalmış, yahut istihale (başkalaşım) geçirip modernleşerek ve büsbütün dejenere (yozlaşma) olarak babistil ( uçuk-kaçık ve tuhaf giyinenler) adı altında meziyetsiz ve acaip bir sınıfa ayrılmıştır” der.
Aslında Refik Halit Karay, yukarıda dile getirdiği bir cümle ile kabadayı veya külhanbeyi kavramının evrildiği süreci, berrak bir biçimde özetler. “Bildiğimiz üslupta külhanbeyi” diyerek, gerçekte var olan ve henüz evrimleşmemiş halini betimler. Ona göre külhanbeyi;
- Hayatın her türlü çilesini güler yüzle karşılayan,
- Her vakit neşeli, güler yüzlü, kaygısız ve sevimli bir halk çocuğu,
- Toplumsal eşitsizliğe ve çelişkilere karşı isyan babında ahlaki, gelenek ve görenekleri ile hukuki kuralları hiçe sayan,
- İşi, iyimserliğe ve alaya alma yolunu tercih etmiş bir diyojen; bir cins mizahçı ve özgürlüğü kendisine şiar edinmiş bir filozof,
- Adalet ve düzeni kendi gücüne ve kuvvetine güvenerek yoluna koyma tercihini temkinli ve efendi bir tarzda yerine getirmeye çalışan bir babayiğit ve asi,
- Haksızlığa uğrayanları korumakta ve beşe karşı bir kişi olarak mücadele etmekten zevk alan,
- Gösterişten ve caka satmaktan uzak duran kişidir…
Refik Halit Bey, ilgili yazısında, külhanbeyi veyahut kabadayının, 1940’lı yıllarda karşılaşılan halini de gözler önüne serer. Bir bakıma evrimleşmiş halini. Hatta sahtesinin bile azaldığını büsbütün yozlaştığını özellikle vurgular. Yine ona göre anılan yılardaki külhanbeyi ya da kabadayı;
- Omzuna ceketini atıp, ona buna sataşan ve küfür eden,
- Geçinmek için her türlü hukuksuz işlere bulaşan,
- Her şartta meydan okuyan,
- İğrenç, aşağılık ve suçlu bir insan tipolojisine bürünen,
- Evsiz barksız, işsiz güçsüz ve sokaklarda dolaşan,
- Uçuk kaçık ve tuhaf giysiler içinde yeteneksiz, kişidir…
Refik Halit Bey ayrıca yazısında, kabadayı-külhanbeyi tiplerini birbirine karıştırıp her ikisini de yanlış ve eksik tarif edenleri de kusurlu bulur. Birbirinden ayırt edemeyenleri üstünkörü, yarım yamalak, kulaktan dolma bilgi ve ehline sorulup araştırma yapılmadan uluorta konuşan ve yazanları ayıplar. Külhanbeyi için “ serseri, uçarı ve çapkın” tanımını yapan sözcükleri de yetersiz bulan Refik Halit Bey, bu bilinmezlik içinde, kabadayı ve külhanbeyi kavramının kof, sulu, sahte, özenti ve benzeşen değerlerde anlam kazandığını tekrarlar.
O halde gelelim Adana kabadayılarına veyahut külhanbeylerine…
Devamı gelecek yazıda...
Yorum yap