ALİ MÜNİF YEĞENAĞA, 1874-1951: İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ’NİN NİZAMNAMESİNİ YAZAN ADANALI…
09.11.2020“Hasta adam” diye nitelenen Osmanlı, çağdaş adım ve uygulamaların zamanında yapılamaması gibi nedenlerle, neredeyse dağılmanın eşiğine gelmiştir. Doğal olarak, iç ve dış etkenlerin kıskacında can çekişmektedir. Üstelik, Padişah 2. Abdülhamid’in baskıcı tutumu, ortamın gerilmesinde başrol oynamaktadır.
İstihbaratın neredeyse metrekareye yayıldığı İstanbul, aynı zamanda gizli örgütlenmelerin de merkezidir. İstanbul’da, konu ya da konuların tartışılır olması, abartmadan söylemek gerekirse, imkânsızdır. Yatak odaları dışında fikir alışverişinde bulunmak, tehlikeli bir geleceğin işaretidir. Bu ahval ve şeriat içinde, düşe kalka yürümeye çalışan Osmanlı, Batılı Devletlerin tuzağına düşmek üzeredir.
İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Sükati, Asaf Derviş, İbrahim Naci ve Hüseyinzade Ali Turan’ın öncülüğünde; başta Balkanlar olmak üzere, İstanbul ve Anadolu’daki Jön Türkler, mevcut durumdan kurtulmanın hesaplarına başlamışlardır bile… Davaya Avrupa’dan karşılık veren Ahmet Rıza, Prens Sabahattin, Doktor Nazım ve Bahattin Şakir benzer düşüncelere sahip yandaşlarıyla buluşma çabası içindedirler.
“Birlik ve İlerleme” anlamına gelen “İttihat ve Terakki” cemiyet haline gelmek üzeredir. Mülkiye, Tıbbiye ve Askeri öğrencileri de içine alan gizli örgütlenmeler, kar topu gibi büyümektedir. Değirmene su taşıyanlardan birisi de, Adana eşrafından Yeğenağa Ali Münif’tir. Ali Münif Bey, adaşı ve hemşehrisi Tarsusizade Münif Bey ile birlikte “İttihat ve Terakki”nin Mülkiye Mektebi’nde buluşan iki hemşehri; Çukurova temsilcisidir adeta 1889’da kurulan cemiyetin gözde üyesidirler.
Eski Anamur Beylerinden birisinin yeğeni olan Ali Münif, aynı zamanda Adanalı ünlü şair Hakkı’nın (1853-1912) oğludur. Devrinin önemli şairlerinden sayılan Adanalı Hakkı, arkadaşlarıyla birlikte Gülek Kalesi’nde karşıladığı, Adana’ya vali olarak atanan Ziya Paşa’nın ilgisinden memnun kalmayınca, “Ziyası kalmadı mülkün gelince paşası” diye posta atacak kadar cesur birisidir.
Mülkiye Mektebi’ni bitiren Ali Münif Bey, 1896’da Gelibolu İdadisi’ne öğretmen olarak atanır. İki yıl sonrasında ise İşkodra’da maiyet memuru olur. Sandıklı, Kostivar ve Köprülü Kaymakamı olarak görev alan Ali Münif Efendi, Meclis-i Mebusan’a Adana Milletvekili seçilir. Ermeni olaylarını Araştırma Komisyonu’na Başkanlık eder. Bu tarihsel görevin sona ermesiyle birlikte, 1910’da Ankara’ya vali tayin edilir. Manastır, Halep ve Beyrut Valiliği’nde bulunan Ali Münif Bey, 1915’de Cebel-i Lübnan mutasarrıflığına terfi ettirilir. İçişleri (Dahiliye) Nazırlığı görevinde bulunduğu sırada, İttihat ve Treakki Hükümeti içinde cereyan eden gelişmeler sonucunda, Malta’ya sürgün edilir. 23 ay sürecek olan bu zorunlu ikametten sonra, 1917’de, Nafia (Bayındırlık) Nazırı olarak memurluğa yeniden dahil olur. Adana’nın Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle, İstanbul’da kurulan Adana Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne katılır. Milli Mücadele’de üstün yetenekleri ve bilgisiyle öne çıkmayı başarır. Nitekim, Adana Belediye Başkanlığı’na atanır. Başarılı çalışmalarını burada da sürdüren Ali Münif Bey, III.-VIII. Dönemde Mersin, Adana ve Seyhan’ı TBMM’de temsil eder.
Birlik ve İlerlemenin; özgürlük, adalet, eşitlik ve ekonomik gelişme ekseninde hayat bulacağına inanan Ali Münif Bey, döneme özgü inanç ve kararlılığını yitirmeden yaşamasını bildi. Ceyhan merkezli inziva hayatını ticari buhranlarla geçiren Ali Münif Yeğenağa, özellikle 1930’lu yıllarda başlayan iflaslardan nasibini alır. Ancak siyaseti, partilerin ürettiği fikir ve düşünce bağlamında, ülkeye hizmet olarak görmesi nedeniyle, İttihatçı ruhuna helal getirmeden ömrünü tamamlar.
Atatürk’ün, “Adanalıların babası” diye takdim ettiği Ali Münif Yeğenağa, İttihat ve Terakki’nin güçlü siması, Talat Paşa tarafından da “Doğruların doğrusu” nitelemesiyle onurlandırılır. Fethi Okyar, Enver Paşa, Cavit Paşa gibi şahsiyetlerle dost ve ahbap olan Ali Münif Bey, hem Osmanlı’da, hem de Cumhuriyet’te yıldızı parlayan yiğit bir Adanalı olarak anılmayı başarır. Dua niyetine…
Yorum yap