MISIRLI İBRAHİM PAŞA’NIN MENEMENCİOĞULLARI İLE İMTİHANI : GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…
06.10.2020Bilindiği gibi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, 1830-1840 yılları arasında, Adana’da yönetimi eline almıştı. Dönüşe hazırlandığı 1840’larda, Mısır Sarayı’na götürmek, büyütüp iyi bir tahsil yaptırmak üzere, bir çocuğu himayesine almak ister. O günkü adıyla Sis’e hükmeden Kozanoğlu’na, aşiretleri arkasından sürükleyebilecek, gelecekte istikbali güçlü beylerin isimlerini sorar. Kozanoğlu da; Gökvelioğlu Yakup Bey, Sırkıntılıoğlu Murtaza Bey ile Menemencioğlu Ahmet Bey’in adını verir.
Mısırlı İbrahim Paşa, bu düşüncesini Menemencioğlu’na açar ve resmen bir çocuğunu talep eder. Menemencioğlu, Mısırlılara güvenmez lakin akil adamlarının önerisiyle kabul eder. Ancak çocuğunun uzaklara gitmesine, göz önünden ayrılmasına ve ocağından ayrı kalmasına razı olmayarak başka bir çözümü düşünmeye başlar. Nitekim çocuğu yerine yeğeni olan ve bölgenin güçlü ailelerinden Koca Veliler’in oğlunu İbrahim Paşa’ya verir. Çocuğun adı, Mustafa’dır.
Gel zaman git zaman; aradan bir hayli sene geçtikten sonra, küçük Mustafa iyi bir tahsil ve donanımla, Ferik’lik rütbesine kadar yükselir. Osmanlı’nın değerli bir askeri olur. Müşürlük rütbesi Babıali’de verildiği için İstanbul’a gelir ve yerleşir. Menemencioğlu’nun yeğeni, Koca Veli’nin evladı küçük Mustafa Tevfik Bey artık Paşa olmuştur.
Mustafa Tevfik Paşa’nın dört oğlundan üçü, Osman, Nabi ve Ethem Menemencioğlu; Maarif Nezareti, Hariciye Vekaleti ve Mülkiye Mektebi’nde görev yaparlar. Sait Menemencioğlu da dahil edildiği takdirde, Türk Bürokrasisi için ne anlama geldiği kolayca anlaşılır. Başlangıçta, alt düzeyde görevler alan Menemencioğlu ailesi, savcı, hakim, akademisyen, defterdar, asker, diplomat, milletvekili, büyükelçi, bakan ve senatör gibi üst düzey görevleri üstlenirler. Aynı zamanda, aldıkları çağdaş eğitimin de katkısıyla, Osmanlı’da başlayan modernleşme hareketlerinin de içinde bulunmaları sebebiyle yeni kurulan Cumhuriyet’in de oluşmasında önemli katkılar sunarlar.
Çukurova ve Toroslar’da büyüklü küçüklü derebeyliklerinin halk üzerinde etkisinin azaltılması ve saraya karşı halkın bağımlılığının artması düşüncesiyle, Kozanoğulları ile Karsantıoğulları, Osmanlı’nın gücü karşısında daha fazla direnemez ve teslim olurlar. Aileleriyle birlikte maaş karşılığı İstanbul’a ve Rumeli’ye gönderilirler. Artık Çukurova’da ve Toros eteklerinde nizam ve intizam sağlanmıştır.
Hicri 1281, miladi ise 1865 yılında, üç haneden ibaret olan ve iki balıkçı kulübesi ile bir gümrük binası olan Mersin köyünde, az da olsa bir hareketlilik vardır. Hidiv Vapuru’nda, arkası arkasına sigara içen Menemencioğlu Ahmet Bey, pamuk balyaları arasında, yolculuk telaşı içindedir. Hatta, sigaradan çıkacak bir yangını önlemek amacıyla, içi su dolu bir leğen, hemen yanına konulmuştur bile…
Menemencioğlu Ahmet Bey, bir hafta süren vapur yolculuğu boyunca, tedirgin olduğu kadar, bilinmezliğin dümeninde, eskilerin deyimiyle çubuk üstüne çubuk içmektedir. Osmanlı Hükümeti’nden gelen ve ailesiyle birlikte İstanbul’a çağıran fermanın, kendileri için ne anlama geldiğini elbette biliyordu ancak yine de endişeli ruhu, bedenini ele geçirmişti adeta…
Geçmişle gelecek arasındaki ikilemi; isteği dışında gelişen göç hali, ata yurdundan ayrılışı, İstanbul’da nelerle karşılaşacağı, kafasında onlarca soru ve tedirginlik kol geziyordu vesselam. Ama en çok, Karaisalı’dan ayrılmadan önce, arkasından yakılan ağıtlar etkilemişti onu…
Al vele yeşil vele Elinde yağlıkla
Git ağam güle güle Git Ağam sağlıkla
Seni buradan ayıran İnşallah yine gelin
İnşallah bulur bela Bir büyük beylikle
Vapur, nihayet İstanbul’a yaklaştı. Menemencioğlu Ahmet Bey; gözleriyle ailesini tastamam kontrol ediyor, bir yandan da kendilerini bekleyen devlet görevlilerini düşünüyordu. Kimler gelecek, nasıl olacak diye…
Bu arada, Sultan Aziz’in emriyle, Menemencioğlu Ahmet Bey ve ailesinin, Mersin’den gelen bir vapurla, İstanbul’a ulaşacağını bilen ve kendisi de bir Osmanlı paşası olan, hatta bu karara oldukça kızan birisi daha vardı. Vapurun gelmesini dört gözle bekleyen bu kişi, Menemencioğulları’nın yeğeni, Koca Velilerin oğlu Mustafa Tevfik Paşa’dan başkası değildir elbette…
Bolca giysi başta olmak üzere tüm hazırlıklarını tamamlayan, kanının karıştığı ve baba ocağının direği saydığı Menemencioğlu Ahmet Bey’i, henüz boğaza girmeden karşılayan Mustafa Paşa, göz yaşlarına hakim olamaz ve yıllarca süren hasretin ateşiyle Menemencioğulları’nı karşılar. Endişe etmemelerini, Sultan Aziz nezdinde girişimlerde bulunacağını ve gerekli kolaylığı sağlayacağını söyler. Yeni elbiseler giyilir ve huzur içinde rıhtıma çıkarlar. Birkaç gün sonra saraya takdim edilirler. Haklarında yapılan tahkikat temiz çıkar çıkmaz ise affa uğrarlar. Hemen arkasından, kendisine ve ailesine beş bin kuruş maaş bağlanır. Artık İstanbul ikameti başlamıştır. 1861’de başladığı Menemencioğulları Tarihini yazmaya devam eden Ahmet Bey, Mahmutpaşa’da 625 akçeye satın aldığı konakta, 1874’de vefat eder. Hacı Bey, Mehmet Tevfik, Hacı Habib ve Rıfat adlı 4 erkek ve 6 kız çocuğu olan Menemencioğlu Ahmet Bey, yazdığı aile şeceresi ile Çukurova tarihinde kalıcı etkilere sahip olmayı başarır.
İbrahim Paşa’nın Adana’da yaptığı bir emrivaki, İstanbul Boğazı’nda büyük bir piyango oldu Menemencioğulları’na hiç kuşkusuz. Mustafa Tevfik Paşa olmasa, nice olurdu halleri kim bilir!
Yorum yap