ADANA ZIRAAT MEKTEBI’NDEN, ANKARA ATATÜRK ORMAN ÇIFTLIĞINE ATATÜRKLÜ BIR YAŞAM; YANOŞ GYORGY’NİN ÖYKÜSÜ -I
03.10.2019Temmuzun sıcağı yakıyordu tenini. Kendini yaşamaya başladıkları evin damına attı. Açık havayı hissederse belki biraz serinleyebilirdi.
Komşusu Cevdet Bey’i orada tanıdı. Bitişik evlerinin damlarından birbirine geçilebiliyordu. Biraz daha dikkatli bakınca, evlerin üzerinde bitişik damlardan oluşan yeni bir mahalle daha olduğunu gördü. Dam; evin içine göre hem daha serin, hem de daha manzaralıydı. Hemen karşısında nehir görülüyordu. Bir de eski bir köprü vardı nehrin üzerinde. Ama bir şey çok garibine gitmişti. Her damın üzerinde delikli bezden yapılmış bir oda bulunuyordu. Nerden bilebilirdi ki gelecekte "cibinlik" denilen bu odanın içinde çok zaman geçireceğini.
“Adana’da bir söz vardır, mahallemizin köklerinin derinden geldiğini anlatmak için söylenir; ‘Kız alacaksan Tepebağ’dan alacaksın’ diye ...
Lomburlos girmişti söze Cevdet Bey... Ardından da kendisini tanıştırdı “Ben Cevdet Hasan, Ziraat Okulu’nun müdürü”...
Kırık Türkçesiyle “Gyorgy Yanoş” diye cevapladı müdürü...
“Macar’ım... Sanayi mektebinde ders anlatacağım, belki de Avrupa’daki gelişmiş makinelerin Adana’ya gelmesine de yardımcı olurum”
Ve dost oldular...
Cevdet Bey onun ziraat makineleri üzerine uzmanlaşmış bir makine mühendisi olduğunu öğrenince, kendi okulunda da ders vermeye davet etti.
***
İsterseniz öykümüze bir de başka yerden girelim;
Yıl 1924... Cumhuriyet yeni kurulmuş. Atatürk yurt dışından, özellikle de ortak soydan geldiğimizi düşündüğü Macaristan’dan bilgili insanları ülkeye davet ederek geleceğin temellerini atıyor.
15 Mart 1923 tarihinde yaptığı gezi sırasında öğretmen açığı gördüğü Adana Sanayi (Sanat -Zanaat) Mektebi için de girişimlerde bulunmuş ... Yanoş’un Adana’ya gelme öyküsü de böyle başlamış.
Birinci Dünya Savaşı’nın yıkımını en çok hisseden ülkelerden biri de; Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun enkazı altında kalan Macaristan... Bilimin gelişmiş olmasına rağmen ekonomik çöküntü herkesi perişan etmiş. Gyorgy Yanoş ise yeni evli ve işsiz. Bu yüzden Türkiye’den gelen çağrıya uymuş, genç karısını da yanına alarak Adana’ya gelmiş. Hem Ulucami yanındaki Sanayi Mektebi’nde ders anlatacak, hem de çeşitli torna makinelerini kente getirterek kullanımını öğretecek. Cevdet Bey ile tanışınca işin biraz daha ileri gitmesi ise cabası. Adana Ziraat Mektebi’nde de tarım araçlarının yapım, tamir ve kullanımının öğretilmesi de görevlerinin arasında artık.
***
Adana sıcaktır... O günlerde daha sıcak... Sadece havası değil, sosyal havası da öyle. Sıcak havanın yarattığı sıcak kanlı insanların şehri sonuçta. Ve Gyorgy’nin karısı Elizabeth aynı bir Adanalı gibi oldu, onlarla dostluk kurdu, beraber kırlara gittiler, dam sohbetleri yaptılar. Adanalı kadınlar da onu kucaklarına bastı.
Bu arada Gyorgy sanayi mektebine yeni makineler getirtti, Ziraat Mektebi’nde bir çok zirai alet üretti, gençlere üretmeyi büyük bir mutlulukla öğretti.
***
Yanoş’un mutluluğu 1930 sabahı ortalığı çınlatan bir çığlıkla bir kat daha artmış diye yazıyor Klara... Sahafın birinde bulduğum bir dizi fotokopi yanında “Sevgili Çoşar bey” diye başlayan el yazısı mektupta. O çığlığın öyküsünü de burada anlatıyor;
Adana’da 1950li yıllara kadar hizmet eden bir Amerikan Hastanesi vardı. Halkın “Has Doktor” diye seslendiği Dr. Haas yönetirdi burayı...
Diyor ki Klara;
“1930 yılının sıcak bir sabahı ben bu hastanede dünyaya gelmişim... Çığlık çığlığa bağırarak. Babam Gyorgy beni kucaklayıp, serin bir yere götürünce ancak susmuşum. Adana’dan 1931 yılında ayrıldığımıza göre, orayı hiç hatırlamamam gerekiyor. Ama annemin anlattıklarıyla, babamın çektiği fotoğraflarla neredeyse her yerini biliyorum Adana’nın... Tepebağ Mahallesi’ni, karşıdan akan Nehri, Taştan yapılmış o köprüyü.... Atatürk’ün kaldığı evi...”
Ve Atatürk’ün kendisine “Parlak Şekerim” adını taktığını yazıyor. Yazdığına göre de tanışmış olmalı!
Öyleyse öykümüze devam edelim...
***
Atatürk Adana’ya bir çok kez gitmiş. Kah Hatay’ın anavatana kazandırılması için çalışmalar yapmak üzere, kah Cumhuriyetin yeni uygulamalarını aydın bulduğu Adana halkının üzerinde denemek üzere...
16 Şubat 1931’de de ekonomik uygulamaları yerinde görmek için gelmiş Adana’ya... Sanayi Mektebi’ni gezmiş ... Torna Atölyelerini görmüş... Ziraat Mektebini gezmiş ... Yeni yeni pulluklar, demir tekerlekli koca bir traktör, ilaçlama aparatları vesaire... Öğrencileri sınamış bilgilerine hayran kalmış. Ama demişler ki;
“Yanoş’un sözleşmesi bitti, Macaristan’a dönecek!” Atatürk hemen kendisini karşılayanlar arasında olan Elizabeth’e dönmüş;
“Sen mi istiyorsun, Macaristan’a dönmeyi?”
“Hayır Paşam, eşimin sözleşmesi bitti”
Bunun üzerine Atatürk Yanoş’a , Ankara’da yeni bir çiftlik kuracağını, o çiftlikte bir tarım aletleri fabrikası olacağını ve kendisini bu fabrikaya müdür olarak atadığını bildirmiş.
Böylece Gyorgy ailesinin 1924’ten, 1931’e kadar süren Adana yaşantısı bitmiş ama 1941’e kadar sürecek Atatürklü bir Ankara yaşantısı başlamış.
ÖYKÜMÜZÜN DEVAMI “PARLAK ŞEKERİM” İSİMLİ İKİNCİ YAZIMIZDA
Mehmet Cengiz TÜMER
11 Oct 2019Gayrı resmi tarih dediğimiz bu olsa gerek. Kaleminize sağlık üstadım.
Şaban Doran
11 Oct 2019Ne güzel nasıl duygulandırıcı bir gerçek öykü
Nur Güleç
11 Oct 2019Biyografi olarak yazılmış kitap bölümü olarak okudum arkası yarın gibi devamını bekliyorum