SONBAHAR’DA KUZEYDOĞU ANADOLU’YU KEŞFETMEK 1 -ERZURUM
07.05.2021Bir Ekim başı İzmir’den 2 saat uçuşla Palandöken Dağları eteklerine konumlanmış kıraç bir ovada uzanan ve “Dadaşlar Diyarı” olarak da anılan, tarihin ilk dönemlerinden beri yerleşimin olduğu ve Türklerin Anadolu’ya gelişlerinden başlayarak zengin kültür eserlerimizin bulunduğu sevimli Erzurum’a ulaştık.
Doğanın emsalsiz renk tonlarına kavuştuğu Sonbaharı oldum olası çok severim. Ekim’de yapraklar yeşilden sarıya, turuncudan kızıla dönerken, romantizm tatlı tatlı esen rüzgârla birleşir. Bu yazımda el değmemiş ormanları, yüksek dağları, çağlayan nehirleri, zengin florası, festivalleri ve geleneksel mimarisi ile doğa harikası kabul edilen, doğanın yedi renge bürünüp, eşsiz manzaralar sunduğu, ruhumuzu muhteşem güzelliğiyle dinlendirecek olan yepyeni bir rotayı sunacağım değerli okurlarıma. Erzurum’dan başlayarak izleyeceğimiz yolda Kuzeydoğu Anadolu’muzun doğal, kültürel ve tarihi zenginliklerini birlikte keşfedeceğiz. Bunun için işe bir açık hava müzesi olan ve farklı medeniyetlerden izler taşıyan Erzurum’dan başladık.
Adeta bir keşif turu olduğunu düşlediğim gezimize iç içe geçmiş şekilde sıkı bir doku görünümündeki 19. yy sonlarında yapılan Erzurum Evlerinden başladık. Etkileyici mimarisiyle kimi evler hem müze hem de yöresel lezzetleri deneyimlemek için restoran olarak kullanıma açılmış. Müzeler, tarihi yapılar ve doğal çevre güzellikleri Erzurum’u keşfetmek için vazgeçilmez duraklar. Bunlar; Narman Peribacaları, Nene Hatun Milli Parkı, Tortum Gölü ve Şelalesi, Çoruh Nehri, kış sporlarının ülkemizdeki en önemli merkezlerinden olan Palandöken Kayak Merkezi, hem dinlenmek hem şifa bulmak isteyen gezginlerin vazgeçilmez durakları Pasinler Kaplıcası ve Erzurum Ilıca Kaplıcası olabilir.
Erzurum tarihi ibadet mekânları açısından da çok zengin:
- Anadolu Selçuklu mezar yapılarının en güzel örneklerinden olan Üç Kümbetler,
- 1748’de dönemin Valisi Yazıcızade Hacı İbrahim Ethem Paşa tarafından inşa ettirilmiş İbrahim Paşa Camii,
- 1573’de II. Selim döneminde, kare planlı olarak yapılan ve banisi Sadrazam Kuyucu Murat Paşa olan camii,
- 1179 yılında Saltuklu Melik Nasirüddün Muhammed Bey’in döneminde inşa edilmiş Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden, 6000 kişilik bir cemaat kapasitesine sahip Ulu Camii ya da Atabey Camii,
- Sultan I. Alaeddin Keykubat'ın kızı Hüdavent Hatun tarafından yaptırılan Çifte Minareli Medrese ya da Hatuniye Medresesi mimarisinin güzelliği ve hikâyesi ile Erzurum’un simgesi haline gelmiş.
Merak edenlere hikâyesini de anlatayım; ''Çifte Minareli Medreseyi bir usta çırağı birlikle yapmaya başlamış. Yapı yükseldikçe çırağın yaptığı bölüm ustanın yaptığı bölümden daha görkemli ve göze gelir olmuş ve ahaliden de iltifatlar almaya başlamış. Bir gün yine çalışırlarken çırak ustasına seslenerek “usta bana su ver” demiş. Bunu duyan usta:''Usta idim, oldum çırak, At kendini aşağı bırak'' diyerek kendini aşağı bırakmış ve orada can vermiş. Bu duruma çok mahcup olan ve ustasına dediği laftan çok utanan çırak ta oracıktan kendini aşağı bırakmış.”
- 1561 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı ve aynı zamanda damadı olan Rüstem Paşa tarafından yaptırılmış Osmanlı mimarisini yansıtan en güzel örneklerden Rüstempaşa Bedesteni, Taşhan olarak da adlandırılan bedestende günümüzde Oltu taşı dükkânları bulunmaktadır.
- Kıbrıs Fatihi olarak tanınan ve bir dönem Erzurum’da Beylerbeyi olan Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Lalapaşa Camii Yakutiye Medresesini de kapsayan bir külliyedir. Ana kubbesi dört ayak tarafından taşınmaktadır. Avlusuz inşa edilmiştir ve Merkezi planlı yapılar arasındadır.
- Erzurum’un tarihsel sürecine eşlik eden ve şehrin simgelerinden biri olan Saat Kulesi, 1124-1132 yıllarıyla tarihlendirilmektedir. Kule, İç Kale Camii’ne minare olarak yaptırılmış olsa da gözetleme kulesi olarak da kullanılmıştır.
- Sultan Abdülaziz döneminde yapılan, Türk kadınının cesaretinin simgesi Aziziye Tabyaları, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının yaşandığı yıllarda (93 Harbi) efsane kahramanlıklara konu olmuş. Ruslar Erzurum’u ele geçirmek için Aziziye Tabyasındaki nöbetçileri öldürür. Bunu duyan 20’li yaşlarındaki Nene Hatun, kundaktaki bebeğini ve ondan biraz büyük oğlunu evde bırakıp elinde satırla tabyaya koşar. Nene Hatun’un kardeşi şehit olmuş babası ise ağır yaralanmıştır. Nene Hatun’un koştuğunu gören Erzurumlular da koşarak tabyayı kurtarmıştır. Nene Hatun Milli Parkı, o dönemde doğudaki Mecidiye ve Aziziye Tabyaları’nın olduğu alandır. Nene Hatun’un mezarı da bu noktada bulunmaktadır.
- 1890’da yapılan eski Erzurum evleri tipinde bir konak olan Yukarı Mumcu mahallesindeki Atatürk Evini görmemek olmaz elbette.
- Ulu Önder Atatürk ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında düzenledikleri Erzurum Kongresinde attılar. Kongrenin toplandığı bina 1864'de Mıgırdiç Sanasaryan tarafından yaptırılmış, Sanasaryan Ermeni Kız Yatılı Okulu olarak hizmet vermiş, 1924’de bir yangında ahşap kısım tamamen yanmıştır. Onarılan bina 1926'da Gazi İlkokulu olarak hizmete açılmış, sonraları Yapı Sanat, Güzel Sanatlar Lisesi ve Sosyal Bilimler Lisesi olarak varlığını devam ettirmiştir. Okulun bir salonu 1960'da Atatürk ve Erzurum Kongresi Müzesi olarak ziyarete açılmış, 2011-2013 yılları arasında TBMM tarafından yapılan restorasyon sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilmiştir. Günümüzde Kongre Müzesi ve Resim Heykel ve Galerisi Müdürlüğü olarak hizmet vermektedir.
Sıra yemeğe geldi sanırım. Erzurum’un iki meşhur lezzetini bilmeyen yoktur sanırım: Cağ Kebabı ve Kadayıf Dolması. Dostlarımız yöre mutfağının piri Muammer Usta dediler ve biz de her iki lezzeti de Muammer Usta’da denedik, kalitesi, misafirperliği ve titizliği ile bizden tam not aldı.
Erzurum’a doyum olmasa da her şeyin bir bitimi olduğunu anımsayarak yeni keşifler için yola koyulduk. Kiralık arabamızla 2 saat yol aldıktan sonraki durağımız Uzundere ilçesine bağlı Çamlıyamaç Köyünde Ermeni Krallığı Bagrad Hanedanlığı döneminde (961-966 yıllarında) yapılmış, bir zamanlar görkemli mimariye sahip Öşvank Kilisesini ziyaret oldu. Haç planlı yapıda renkli taş bezemeler kullanılmış, parça bölük kalıntılardan duvar ve tavanın Ortodoks inancın zengin kabartma figürleri ve freskleriyle süslenmiş olduğunu anlıyoruz.
Yola devam ediyor, Tortum Gölüne ulaşıyoruz. Gölün en güzel bölümü şüphesiz Tortum Şelalesi; Yüksek debisiyle, etkileyici ve heybetli görüntüsüyle göl ile muhteşem bir bütünlük içinde. 20 metre genişliğinde 50 metrelik yükseklikten beyaz bir örtü gibi sularını etkileyici doğal bir nağmeyle döken şelaleye hayran kaldık.
Sıra geldi kırmızı rengi ve ilginç yeryüzü şekilleriyle “Kırmızı Periler Diyarı” olarak da adlandırılan, Narman İlçesi'nin güneyindeki Narman Peri Bacalarına. Jeologlar Kapadokya’daki Peri bacaları ile Narman’daki Peribacalarını oluşumları bakımından birbirinden ayırmaktalar. Kapadokya’daki Peri bacaları volkanik tüfleri rüzgâr ve yağmurun aşındırmasıyla, Narman’da bulunanlar kırmızı peri bacaları ise günümüzden 2,5-3 milyon yıl önce, akarsuların bir çökelme havzasına taşıdığı malzemelerin zamanla aşınmasıyla oluşmuş.
Kuzeydoğu Anadolu’nun emsalsiz doğasına gelecek yazımda devam etmek üzere ve Pandeminin bir an evvel sonlanması dileğimle siz değerli okuyucularıma veda ediyorum.
Yorum yap