CENNET YURDUM KUZEYDOĞU ANADOLU-2 ARTVİN
03.08.2021Dağları, tepeleri, engin ovaları aşan, dünyanın en hızlı akan nehirleri arasında yer alan Çoruh Nehri terbiye edilmesi gereken yaramaz bir çocuk gibi adeta. Bu düşünceyle olsa gerek son zamanlar üzerine yapılan barajlar ile hızı hayli dizginlenmiş. Şimdi geçen yazımızdan kaldığımız yerden, Yusufeli’nden, her yeni dönemeçte ayrı bir güzellik sergileyen bu nehir boyunca gezimizi sürdürüyoruz.
Çoruh
Nehri, Doğu Karadeniz Dağları arasında açtığı çok büyük bir kanyonla Türkiye sınırlarında 354 km yol kat etmektedir. Nehrin çevresindeki dağlar 3000 metre yükseltiye kadar ulaşmakta, 450 metre civarındaki vadi tabanı Gürcistan sınırında 75 m’ye kadar düşmektedir. Vadide iklimin oldukça yumuşak olması Gürcistan tarafında Akdeniz bitki örtüsünün gelişmesine olanak vermiştir. Alçak kesimlerde, karışık yaprağını döken orman, küçük dağınık fıstık çamı (Pinus pinea) toplulukları, maki ve vadi yamaçlarında ise geniş kuru stepler yer alır. Yaklaşık 750 taksonun (belirli bir kategoriye girebilecek derecede ayırt edici farklılıklara sahip olan tür) yer aldığı Avrupa çapında Önemli Bitki Alanları ağı (ÖBA) florası olağanüstü zengindir. Çoruh Vadisi dar alanda yayılmış endemikler bakımından Türkiye’deki en zengin bölgedir.
Dünyanın en hızlı akan ve en derin nehridir Çoruh. Yöredeki hemen hemen bütün dereler akarsular Çoruh´un egemenliğine boyun eğer ve ona karışır. Kaynağı Mescid Dağı´nın batı yüzüdür. Çoruh Irmağı, Lori Çayı, Aksu Çayı, Oltu Çayı, Tortum Çayı, Şavşat suyu gibi pek çok çay ve dere ile beslenir. Önce batı doğrultusunda akar, sonra bir yayçizer Bayburt ve İspir´i geçerek Yusufeli´nin Yokuşlu köyü önünde Artvin il sınırlarına girer. Artvin ve Borçka´nın içerisinden geçtikten sonra Borçka´nın Muratlı kasabasından geçerek burada il ve ülke sınırlarını terk eder, Batum´da Karadeniz´e dökülür. Mayıs´ta çok delidir Çoruh, çook deli. Baharda önüne ne gelirse alır götürür. Yaz sıcaklarından serinlemek için Çoruh´a giren insan bir daha çıkamamıştır nehirden. Çoruh affetmez. Sazanı, Kefali, derelerinde Benekli Alabalığı boldur, insanını besler ama aldığını da götürür, bir daha vermez. Çok ağıtlar yakılmıştır Çoruh´a;
Bu kaçıncı oldu, uslanmaz mısın? Suların yerlere çalınsın Çoruh! Yârin yüreğine yaslanmaz mısın? Seninde yüreğin alınsın Çoruh!
|
Rafting yaparlar suyunda Çağ kebabı dere boyunda Lavaş ekmek, ayran yanında Ak bakalım Çoruh nehri…
|
Şimdi kendimizi Çoruh Nehri boyunca emsalsiz doğada önemli tarihi eserleri de görerek harika bir tatilin kollarına bırakınız kendinizi. Zengin flora ve faunaya sahip Çoruh Nehri çevresindeki bazı kayalıklarda nesli tükenmekte olan kızıl akbaba türü koloniler halinde yaşamaktadır. Ayrıca Çoruh Vadisi boyunca boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, yaban domuzu, kurt, çakal, tilki, porsuk, sansar, su samuru, tavşan, ur keklik, keklik, yaban horozu, çulluk, yaban ördeği, üveyik, sarıasma, sarısandal, ardıç kuşu, güvercin, tahtalı kuşu ve çeşitli yaban hayvanı türleri bulunmaktadır. Şansınız yaverse bazılarına rastlamak işten değil.
İlk olarak yamaçta ceviz koruları, dutluklar ve yemyeşil çayırların arasında saklı bir cennet olan İşhan Köyü karşılıyor bizi. Karadeniz'in en güzel manzaralarını gözler önüne seren İşhan, aynı ismi taşıyan kırmızı-beyaz kubbeli ismi Ermenice "bey, hükümdar" anlamına gelen İşhan Manastır Kilisesi ile anılmakta. 32 metre yüksekliğindeki İşhan Manastır Kilisesi hayli tahrip olmuşsa da hala nefes kesici bir güzelliğe sahip. Kilisenin Gürcüce yazıtından 1032 yılında onarılarak ibadete açıldığı anlaşılmakta, içerdeki at nalı şeklindeki apsis ve tahribattan kurtularak ayakta kalan freskler ise 8. Yy sonlarına tarihlenmektedir. Osmanlı döneminde cami olarak kullanılan İşhan Manastır Kilisesi ne yazık ki şimdilerde kaderine terkedilmiş. Manastırın yanında döneminin muhteşem taş işçiliğine örnek bir kilise var. Halen odun deposu olarak kullanılan kilise kitabesinde 1006 yılında Bagrat'ın oğlu Kral Gurgen tarafından yaptırıldığı okunmaktadır.
Çoruh Nehri boyunca ilerlerken kayalıklar arasına saklanmış cennetten bir köşe, Artvin, çıkıveriyor karşımıza. Artvin’imiz dik yamaçlı uzun vadileri, yüksek dağları, doğal ormanları, Krater Gölleri, Karagölleri, yaylaları, tarihi kiliseleri, geleneksel festivalleri ile muhteşem bir yöre. Yörede bulunan çok sayıda tarihi Gürcü ibadethaneleri inanç turizmi açısından oldukça önemli bir değer ancak bölgedeki diğer dini yapılar gibi bunların da özenle korunduğu söylenemez. Doğaseverleri ve adrenalin tutkunlarını kendine hayran bırakan Artvin’e girişte “Memleketçi şiir” ustası Ömer Bedreddin Uşaklı’nın “Çoruh Akşamları” şiirini ve değerli Ataol Behramoğlu’nun Şavşat yönünden Artvin’e geldiğinizde manzarayı özetleyen yazısını anımsıyorum.
Bu yöredeki gezimizde en çok etkilendiğimiz şey; yöre insanının doğaya ve insana bu denli saygılı olduğunu görmekti. Gerçekten kime yol sorarsak; “Buyurun bir çayımızı içip soluklanın” demeleri, araba yıkamacısından dağdaki bakkalına herkesin duvarının bir yerinde Atatürk fotoğrafının bulunması, köylülerin kahve sohbetimizde; “Dedem bize yemiş toplarken mutlaka ayılara da bırakmamızı tembihlerdi. Onların yaşam alanlarını işgal ediyoruz, onlara da yaşam hakkı tanımamız lazım” demesi ormanını koruyamayan, çöpünü doğaya atan bizim insanımız için çok şaşırtıcıydı. Bu emsalsiz doğanın, bu muhteşem coğrafyanın böyle bilinçli insanlara emanet edilmesinden çok ama çok mutlu olduk.
Üzüntü duyduğumuz konu ise bu muhteşem coğrafyanın altın ve bakır çıkarmak için parçalanması, delik deşik edilmek istenmesi oldu. Buralarda gezerken ülkemizin insanıyla birlikte asıl ve en büyük zenginliğinin doğası olduğunu ve Türkiye’mizin doğal güzellikleriyle gezegenimizin eşsiz, benzersiz bir ülkesi olduğunu yeniden keşfediyor, gururlanıyoruz.
Artvin yamaçlarında, Atatürk'ün Dumlupınar'da kayaların üzerinde yürüdüğü anı canlandıran 22 metre yüksekliğinde 60 ton ağırlığında Atatürk Heykeli, Sıtkı Kahvecioğlu Vakfı tarafından yaptırılmış. Dünyanın en büyük Atatürk heykeli olduğunu öğreniyor, heykelin yanında 60 metre direk uzunluğuna sahip, 216 metrekarelik bir Türk bayrağının dalgalandığını görmekten gurur duyuyoruz.
Erzurum–Samsun karayolunun Artvin şehir merkezine çıkışını sağlayan yerde, Çayağzı Mahallesi içerisindeki Artvin Köprüsü’nün karşı yanında, ırmak tabanından 70 metre yükseklikte ana kayaya bağlanmış konumdaki Artvin Kalesinde sarnıç ve şapel kalıntılarını geziyoruz. Eski adı Livana olan Kale Bagrat (Gürcü) Kralı Büyük Oşet tarafından 937’de yaptırılmış. Bu kalenin kalıntıları üzerine 16. yüzyılda Osmanlılar yeni bir kale yaptırmış ve çeşitli dönemlerde de onarılmış. Kale 2004 de kısmen restore edilmiş, 2012 de ışıklandırma projesi tamamlanmıştır. Askeri Bölge içerisinde yer aldığından, nizamiyeye bilgi verip, bir asker refakatinde ziyaret edilebilmektedir.
Otuyla, suyuyla, balığıyla farklılık gösteren görsel şölen Arsiyan Yaylasında tuz kayaları, kömür madeni ile yörede kaplıca yerine kullanılan sıcak çermik, soğuk çermik ve balıklı çermik (kaplıca) görüyoruz. Ayrıca ilkbaharda bol bol turfanda meyveleri; kekre, mozi, mesğal, jol ile güzel kokulu Negolar (sarı cennet çiçekleri) bol olurmuş. Arsiyan gölleriyle ve eski yerleşimleriyle de ünlüdür. Göller Bölgesi'nde Postanın Gölü diye adlandırılan bir göl var. Hemen yanında da Posta Karakolu diye ifade edilen bir yer var. Burada Cumhuriyet'ten önce askeri amaçla bir karakolun bulunduğunu öğreniyoruz.
Arsiyan Yaylası göller bölgesindeki Boğa Gölü efsanesini dinliyoruz alabalık şöleninde;
Bir çobanın çok güçlü bir boğası varmış. Bir gün hayvanlarını göl kenarına doğru getirmiş. Boğa böğürerek dolaşmaya başlamış. Sesi her tarafa yankı yapıyormuş. Suyun içinde olan ve sesi duyan bir başka boğa sudan çıkıp, çobanın boğasına doğru gidiyormuş. İki boğa kavgaya tutuşmuş, başlamışlar eşinip böğürmeye. Sesten Arsiyan Yaylası inlemiş, her taraf toz duman içinde kalmış. Zorlu geçen güreş sonunda, çobanın boğası yenilmiş. Çoban büyük bir üzüntüyle akşama eve gitmiş. Ağası durumu fark ederek, meseleyi sormuş. Fakat onun da çok zoruna gitmiş. Boğa için demirden boynuzlar yaptırıp aynı yere gitmişler. Yine iki boğa karşılaşmış, kavga, gürültü iyice artmış ve boğalardaki küt, küt sesleri kayalardan yankılanmaya başlamış. İyi beslenen boğaya birde demir boynuzlar eklenince su boğası zorlanmış. Her tarafı kan içinde kalmış. Çareyi kaçmakta bulan boğa, kanlar içinde gölün içine girmiş. Boğadan kan geldiği için, gölün her tarafı kıpkırmızı olmuş…
İşte şimdilerde de dikkatli bakıldığında gölde boğanın kanının rengi görülmekteymiş…
Gürcü Kralı III. Davit tarafından 961– 973 yılları arasında inşa edilen Barhal ya da Gürcüce Parhali Manastırı yapı topluluğundan ana kilise ile iki şapel günümüze ulaşmış olup Artvin’in görmeye değer bir kültürel varlığı. Üç nefli, bazilika planlı, yaklaşık 240 m2 kilise 1677 yılında camiye çevrilmiş.
Şimdi Borçka-Camili yolunda ilerleyerek, Borçka’ya 27 km uzaklıktaki, Klaskur yaylasının yakınındaki bir tepenin toprak kayması sonucu Klaskur deresinin önünü kapatması ile oluşmuş, zengin orman örtüsü ve flora çeşitliliğine sahip, yöre halkı tarafından mesire yeri olarak kullanılan Borçka Karagöl’e ulaşıyoruz. Tanrım ne muhteşem bir görsel!
Yola devam ederek Kuzeydoğu Anadolu’da tam Türkiye’nin bittiği yerde şirin mi şirin Macahel köyüne varıyoruz. Macahel, Gürcü dilinde “el – bilek” demekmiş. Bu adı merkezde Camili Köyü ve etrafında 5 parmak gibi konumlanmış olan 5 köyden almış. Yöre halkının konuştuğu dili lehçe farkından olsa gerek anlamakta zorlanıyoruz. Anlatılanlara göre yöre insanlarının çoğunun ana dilinin Gürcüceymiş ve Türkçeyi okul çağında öğrenmişler. Köy hahvesinde oturup yöre insanının zar zor anlamadığımız şivesiyle anlattıklarını zevkle dinliyoruz. Konuştukça yörenin eğitim seviyesinin yüksek olduğunu, kadınlara pozitif ayrımcılık yapıldığını öğreniyoruz. Temel amcanın “Ben tarlama kimyasal kullanırsam, komşumun arısı konduğunda onun balına karışır, yağmurla toprağa iner, yeraltı sularına karışır, onu burada yaşayan hayvanlar içer, derken zincirleme tüm ekosistem çöker” söylemini duymak müthiş. Bir başka çok ilginç şey profesyonel müzik eğitimi almamış yaş ortalaması +65 olan yerel sanatçılardan oluşan “Macahel Yaşlılar Çok Sesli Korosunun” varlığını öğrenmemizdi. Camili Köyü korosu UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak tescillenmiş. Koronun her bireyi de “Yaşayan İnsan Hazinesi”ne kayıtlıymış. Koro Köy düğünlerinde ve çeşitli törenlerde çoksesli Macahel şarkıları söylüyormuş.
UNESCO raporlarında 120 ülkede 669 biyosfer rezervi bulunduğunu bildirilmektedir. Bunlardan birisi 29 Haziran 2005 tarihinde UNESCO tarafından Biyosfer Rezervi olarak ilan edilen Camili (Macahel) bölgesidir. Gizli kalmış ekolojik ve kültürel bir hazine olan Camili Havzası'nda insan etkisine maruz kalmamış yeşil vadiler, yüksek Alpin çayırları, yaşlı ormanlarının yanı sıra saf Kafkas ırkı arı, boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, dağ horozu ve yırtıcı göçmen kuşları bulunmaktadır.
Kafkas arı ırkının bulunduğu Türkiye’deki tek yer Macahel’in balının şöhreti hayli yaygınlaşmıştır. Burada sohbetimizde bu arının bazı önemli özelliklerini öğreniyoruz: Dilinin daha uzun olmasıyla çiçek özünün en dipte kalan polenlerine bile ulaşabiliyor, daha çok polen toplayabilmesi sebebiyle 1,5 kat daha fazla bal üretiyor, diğer arı ırklarının toplayamadığı yerlerden polen toplayabiliyor oluşu vb. Yöre balı hakkında öğrendiklerimi gururla paylaşmak istiyorum: Türkiye dünyada en fazla arı popülasyonuna sahip olan 2. bölgeymiş ama gelin görün ki bal üretiminde olması gerekenden çok gerideymiş. Yani eldeki olanaklara rağmen üretimde verimlilik bir türlü sağlanamıyormuş. TEMA Vakfı bölgede, bu özel arı türünün çoğaltılması için çalışmalar yürütüyormuş, arıcılıkla uğraşan insanları ve bal üreticilerini bilinçlendirici seminerler düzenliyormuş, verim arttırıcı yöntemleri öğretiyormuş.
Sohbete doyulmaz ama yola devam da gerekli; yörenin en çok merak edilen, buralara kadar gelebilmiş, gezip görebilmiş olabilmenin heyecanıyla, yolu zor da olsa eşsiz ve büyüleyici güzelliğe sahip Maral Şelalesine gidiyoruz.
Rotamızın devamı Artvin-Ardanuç karayolunun 25'inci kilometresinde, Şavşat yol ayrımı yakınında bulunan Cehennem Deresi Kanyonu. Dünyadaki sayılı kanyon vadileri arasında yer alan Cehennem Deresi 500 metre uzunluğunda, 70 metre genişliğinde ve 6 metre derinliğindeki Ardanuç suyuna açılmaktadır. Kanyona gitmek için bazı taşlı ve dik patikaları takip etmek, tek kişinin bile zor sığacağı yollardan geçmek gerekse de denemeye değer. Yöre halkı kanyonda yürürken, dar aralıklardan geçerken gürültü çıkarmak orada yaşamını sürdüren canlıların olası saldırılarından korunmak için bir sopa veya zil taşımamızı önerdi. 2009’da gezip etkilendiğimiz Amerika'nın Arizona eyaletindeki Grand Canyon'dan sonra dünyanın en yüksek ikinci kanyonu olduğunu öğrendiğimizde yurdumuzda daha ne harikalar var gezip görülecek diye hayıflandık. Cehennem Deresi Kanyonu kesinlikle görülmesi gereken bir doğa harikası.
Yolumuzun devamında ülkemiz sınırları içerisindeki sayısız Karagöl’lerden Artvin‘in Şavşat ilçesi yakınlarındaki muhteşem bir doğa harikasına, Şavşat Karagöl’e ulaşıyoruz. Burası adeta masallardaki büyülü kara ormanlardan bir köşe. Sahara Karagöl Milli Parkı sınırlarındaki Meşeli Köyü orman içi mevkiinde Milli parklar kapsamı içerisinde bulunan Karagöl piknik, mesire yeri özelliğine sahip. Göl çevresi doğal öğelerin ördüğü ladin ve çamlarla örtülü eşsiz bir doğal güzelliğe sahip, yüzey alanı 5 hektar ve en derin noktası 33 m olup göl suyunun hafif alkali olduğunu öğrendik.
Ardahan ve Kars’ı gelecek yazımızda keşfetmek üzere esen kalınız değerli gezi severler.
Yorum yap