CESETLERİN GÜLDÜĞÜ KENT; EDINBURGH
24.06.2020Birçok insanın yığınlar halinde dolaştığı, eğlendiği bir caddede bir bakıyorsunuz güvenlik çemberine alınmış yerde yatan bir insan cesedi… Ama kimse umursamıyor… Şaşırıyorsunuz… İnsanlar nasıl bu kadar umursamaz? Bütün bu olanların şaşkınlığı içindeyken yerdeki ceset gülümseyerek kalkıyor…
Ne oluyor diyorsunuz? Caddede biraz daha yürümeye başlayınca birçok yerde birbirinden ilginç performansları görüp, yavaş yavaş anlamaya başlıyorsunuz.
Dört kişilik bir ekiple, Londra’dan bir araç kiralayıp, İngiltere’yi gezerek başladığımız Büyük Britanya gezimizi Edingburh’ta tamamlayıp, uçakla ülkemize dönmeyi planlarken bu kentin yüzyıllardır süregelen festivalinede katılmaya karar vermiştik, ama festivalin kentle bu kadar kaynaşmış olabileceğini öngörmemiştik. Daha ilk akşam bir cesetle karşılaşmıştık.
İSKOÇYA
İskoçya’daki ilk durağımız Glaskow olmuştu., Glasgow’da yaptığımız otel rezervasyonundaki aksamalar nedeniyle, kendimizi bir Karadeniz kentinde sanabileceğimiz kadar, eğlenceli, meraklı biraz da uzun burunlu beylerin olduğu, daha çok yerel insanların yaşadığı bir İskoç pansiyonunda bulduğumuz gün, nasıl bir ülkeye geldik diye meraklanmaya başlamıştık zaten… Ertesi gün kentin görülmeye değer yerlerini gezip, akşama doğru Edinburgh'a vardığımızda, sokaklarında yaşanan festivalin içinde bulduk kendimizi.
Sokaklarda farklı performansları izleyerek ulaştığımız bir yerde, açık kalmış bir ahır kapısı sanarak içeri girdiğimiz mekanda birçok insanın müzik eşliğinde saman balyaları içinde içkilerini içip, dans ettiğini bile gördük… Bu eğlenceli performansları sergileyen ve izleyenlerin bu kadar keyif almasında bu kentte üretilmekte olan çok lezzetli viskilerin bir katkısı var mıdır onu bilmiyorum.
Büyük Britanya seyahatimizi Ağustos ayına planlayarak 1947 yılından beri düzenlenen dünyanın en büyük sanat festivallerinden biri olan Edinburg Fringe Festivaline konuk olarak katılma fırsatını yakaladıktan sonra, dünya tarihi içinde çok önemli yerleri olan Old Town(Eski Kent)'nı gezmeye başladık. Bu arada fotoğraf tarihinde çokça duyduğumuz Camera Obscura isminin verildiği yerde; mercek,prizma düzenekleri sizi ilk fotoğraf makinesindeki basit görüntüler kadar kentin farklı görünümünü de görmenizi sağladığını da yazmalıyım. Bir fotoğrafçı olarak o kadar ilginç şeyin içinde Camera Obscura'ya öncelik vermemi uygun görürsünüz zannederim.
Sanatın her alanında özgürce serilenen gösterilerin yanında, Edinburg'un bilimde de önemli bir yer olduğunu söylemeliyim. Üstelik ülkemizle ilgile çalışmaların da olduğunu biraz hüzünlenerek bahsedebilirim. Türkiye'nin tüm bitkilerinin yer aldığı tek bitki müzesi burada, Royal Botanik Garden’de muhafaza edilmektedir. Ülkemizde çiçekler konusunda bilimsel çalışma yürüten birçok değerli bilim insanının ilk müracaat etmesi gereken önemli bilimselsel merkez olduğu kadar, bahçesinde yetiştirilmekte olan bitkiler nedeniylede bir milli park kadar gezmeye değer yerdir burası.
Kraliçe Elizabeth’in yazları yabancılarla dolu Londra’dan buraya kaçıp, yazlık olarak kullandığı evi Palace of Holyroodhouse’de Botanik Bahçesi’nin zenginliğinden payını almaktadır.
ROSSLYN
Kentin kültürel ve doğal güzelliğinin dışında gezmeden dönülmemesi gereken şehir merkezinde veya yakın çevresinde bulunan tarihi yapılarını da muhakkak gezmelisiniz… Bunlar arasında özellikle 14. yy’da inşaa edilmiş Rossylin Şapeli’ni kaçırmayın… Yedi büyük günah ve yedi büyük erdemin betimlendiği, gizli örgütlenmeleri nedeniyle dünya tarihinin karanlıkta kalmış bazı hikayelerine konu olmuş Masonların, Tapınak Şövalyelerinin izlerini taşıdığı, hatta Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’nde bile anlatıldığı Rossylin Şapeli mistik öyküler kadar binanın mimarisi nedeniyle muhakkak görülmesi gereken bir eserdir…
Bunların dışında kentin tepesindeki Edinburgh Kalesi ve bu kaleye doğru giderken rastladığınız George döneminden kalma evler ise sizi tarihe yolculuk ettirmektedir. Bu kentteki farklı kapılar ise yolculuğun güzelliğini işaretleyerek size göz kırpar…
Bütün bunların yanı sıra Edinburgh müzelerini de muhakkak gezmek lazım… İskoçya’nın tarihini anlatan National Museum of Scotland ve Royal Museum kadar, Boucher, Rubens, Rembrandt, Bernini, El Greco, Botticelli, Delacroix, Monet, Degas, Gaugin, Van Gogh gibi birçok ünlü ressam ve heykeltraşın eserlerinin olduğu National Gallery of Scotland ve Scottish National Portrait Gallery, National Gallery of Modern Art, Dean Gallery’de sanatsal ve kültürel değerleri nedeniyle görülmelidir…
Ünlü ressamların bilindik eserlerinden farklı eserlerini buralarda görebilirsiniz. Örneğin dansçı kızların ressamı bildiğimiz Degas'ın buradaki dansçı heykelini görüp şaşırırken, Monet’in Japon bahçelerinden farklı, kasvetli çalışmalarını da izleyebilirsiniz.
Özellikle tarihi müzeleri gezerken bunların etrafında gayda ve davul çalan, askeri seromoni yapan, geleneksel eteklikli üniformalarını giymiş yaşlı İskoçluları görebilir, onlarla bu güzel kentin anısına fotoğraflar çektirebilirsiniz. Ama Edinburgh Kalesi’ndeki çok başarılı canladırılmış gaydalı askerler, kraliyet tacını takacak kraliçey veya korsanlarla ilgili balmumu heykeller de canlılarını aratmıyor bilmelisiniz.
Bütün buraları gezerken çok yorulduğunuzda Edinburgh’a gelene kadar yollarda gördüğümüz Aberdeen sığırlarının bifteklerinden yapılmış iskoç yemeklerinden yemeyi de ihmal etmemek gerekiyor. Yemyeşil İskoçya’nın zengin meralarında beslenerek büyüyen bu hayvanların etini biz oldukça lezzetli bulduk. Belki de tüm Avrupa’da bu kadar lezzetli kırmız et bulamayabilirsiniz…
Edinburg'da dünyanın farklı lezzetlerinden örnekler bulabilirsiniz. Bir İtalyan pizzasını, Meksika mutfağının baharatlı yemeklerini bile yiyebilirsiniz… Ama bunların yanı sıra birçok Türk restoran sahibinin olduğu caddede Türk kahvesi içme şansınız da bulunuyor. Biz İskoç mutfağından yemekler yemeyi tercih etsek de son günümüzde, yorgunluğumuzu Ankaralı, henüz çalışma ruhsatını alamadığı için garsonluk yapan genç bir mimar kardeşimizin sunduğu Türk kahvesini içerek attık. Büyük Britanya gezi programımızı daha görülecek çok yer kaldı diyerek Edinburgh’tan İstanbul’a hareket eden uçağımıza binerek bitirdik. Keşke bitmeseydi.
Yorum yap