Üye Ol / Giriş yap


Gezi

BIR BEN GEÇTIM KOPENHAG’DAN

UTKU TANSUG 16.07.2019

Çiçeği burnunda bir yüksek lisans öğrencisi olarak bir yaz günü, tam olarak 23. yaş günümde ilk kez ayak bastığım Kopenhag, yaşamım boyunca, hayatıma giren birkaç şehirden biri oldu. Yani, her bir parkında ayrı ayrı, çimenlere sere serpe uzanıp kitap okuduğum, ne bileyim mesela gecenin bir vakti kafayı bulup kafamda bin bir hayallerle evime pedal çevirdiğim, akşama yapacağım yemeğin öteberisini almak için Vesterbro mahallesinin Türk veya Arap marketlerinde raflara bakındığım şehir. Sabah henüz gün ağarmamışken, buz gibi rüzgar şakaklarımda, Kongens Nytorv'daki ofisime yol alışlarım, Frederiksberg'deki okulumun kütüphanesinde geç saatlere dek ödev yazışlarım.

Şehrin birçok farklı mahallesinin sakinleri arasında yer aldım. Frederiskberg ve Amager'da yurtlarda kaldım, Valby ve Vesterbro'da oda tuttum.  Arkadaşlarımla Norrebro'da tuttuğumuz o kocaman evimizin dili olsa da konuşsa. Etnik açıdan şehrin renkli semtlerinden Norrebro’da, 4 farklı milletten 5 arkadaş paylaştığımız kocaman evimizin altında yer alan 24 saat açık döner dükkanı, öğrencilik yıllarımızın cankurtaranı olmuştu.

Neden sonra ayrıldı yollarımız. Kuzeyin soğukkanlı güvenli limanıydı o, bense Akdeniz`in maceraperest çocuğu. Özellikle etik ve nizam adına, sürdürülebilir yaşam adına günümüzden 20 sene evvel Türkiye'de esamasi dahi okunmayan birçok kavramla Danimarka'da yaşadığım dönemde tanıştım, onları özümsedim. Bugün sahip olduğum dünya görüşüne son rötuşlarını veren İskandinavya oldu.

2000 senesinin sonbaharı, Kopenhag’a geleli birkaç hafta olmuş. Kentte ciddi bir konut sıkıntısı yaşanıyor ve zorlukla, bir apartman dairesinin bir odasını kiralamışım. Vesterbro mahallesinde Kourush Torjani ve Camilla çiftinin bebekleriyle yaşadığı minik evlerinin bir odasına yerleşmişim. O tarihten 10 yıl kadar evvel Kourush, İran’dan Danimarka’ya politik mülteci olarak gelmiş. Bir elinde, buzdolabında bana ayrılan rafa yerleştirdiğim yumurta paketini tutuyor, diğer elinde ise bir başka yumurta paketi var. Yanıma gelerek izah etmeye başlıyor. “Bu yumurtalar diyor, daracık kümeslerde, yapay yemlerle beslenen zavallı tavukların yumurtaları. “Biz” diyor diğer elindeki yumurtaları göstererek, “bunu yiyoruz”. “Bu yumurtalar özgürce gezen tavuklardan çıkan yumurtalar. Bu yumurtaları yiyerek hem daha sağlıklı beslenirsin hem de özgür tavukları desteklersin.” Yaklaşık 20 yıl önce, söz konusu kavramla işte böyle tanışıyor, tavukların özgürlüğüyle ilgili bana ayak üstü yaptığı açıklamayı ilk başta anlamakta bir hayli zorluk çekiyorum. Hatta bunu bir şımarıklık olarak algıladığımı ve bunu dile getirdiğimi bile anımsıyorum. Yetersiz beslenen bunca çocuk varken dünyada, tavuk hakları ha!?

Değişim ve 2019 Kopenhag’ı

2003'deki ayrılığımızdan bugüne kadar geçen sürede, sadece bir kez, birkaç günlüğüne gittim Kopenhag'a.  Gelişmiş ülke kentlerinde değişim çok yavaş gerçekleşir. Kopenhag da bir istisna değildi. Oysa şimdi, en son gelişimden 8, ilk gelişimden tam 19 yıl sonra, büyüleyici bir kent buluyorum karşımda.  Kentin ana aksının deniz kıyısına kaydırılmasıyla Kopenhag, eskilerde hiç hissetmediğiniz o denizci karakterine tekrar bürünmüş ve Avrupa'nın en keyifli kentleri listesinde ilk sıralara doğru yerini pekiştirmiş durumda.

 

Kopenhag Şehir ve Kültür

Kopenhag şehrinde 2011’den bu yana gördüğüm değişim göz kamaştırıcı. Mevzu bundan 19 yıl evvel burada yaşarken vakit geçirdiğim parkların, tüm güzelliğiyle ve bir metrekare dahi eksilmeden baki kalmasında değil. Bu güne kadar kullanılmayan, şehrin ortasından geçen denizin, kent hayatına dahil edilmesini sağlayan yeni düzenlemelerde. Şimdi artık birçok Kopenhaglı bir cumartesi ya da pazar günü doksanlı yıllara kadar atölye ve tersanelerin yer aldığı, birkaç yıl öncesine kadar da kaderine terk edilmiş Refshaleoen Adasında ya da  Amager adasının kent merkezine dönük kıyılarındaki şehir plajlarında vakit geçiriyor ve buralardan denize giriyor. Biz de öyle yapıyoruz. Sınıf arkadaşım, eski dostum Aseem, çocukları Rupen ve Amir, Yasemin ve ben birer bisiklete biniyor, şehrin altını üstüne getiriyoruz.

Bir başka gün Kopenhag maratonunu koşan binlerce insanı alkışlıyor, ardından 20 yıldır Kopenhag’da yaşayan Kanadalı arkadaşım Tim’le kentin gizli kalmış plajlarını keşfediyoruz. Şehirdeki bu ani  dönüşümün nasıl olduğunu sorduğumda aldığım yanıt gerçekten çarpıcı.

“Bir gün birileri  denize girdi ve insanlar denize girmek için şehir dışındaki kumsallara gitmenin şart olmadığını fark etti. Sonra daha fazla insan, sıcak havalarda kent merkezinden denize girmeye başladı. Bunu gören belediyede madem ki insanlar buralardan denize giriyor, o zaman biz de deniz kıyısını insanların vakit geçirebileceği şekilde tasarlayalım dediler ve birkaç yıl içerisinde ortaya bu çıktı!”

Buralarda yer alan Nordik tasarım elinin değdiği eski -yeni konteynır ya da vanlardan bozma büfelerde dünya 'street food`unun (sokak lezzetleri) yerele uyarlanmış envai çeşidi var. Özellikle Asya mutfağı ve burger  menüleri revaçta. Buradan yemeğini alıp kıyı boyuna yerleştirilen ücretsiz şezlonglara yayılıp güneşlenenler, soyunup denize girenler. 

 

 

Ekolojik Yaşamın Dünya Liderleri

Kopenhag demişken bisikletten bahis açmamak olmaz. Rüzgar türbinleri ve bisiklet ikilisi çoğu insanın kafasında ilk olarak Amsterdam’ı çağrıştırıyorsa, bu çoğunluğun Kopenhag’ı kaçırmış olmasındandır.

Paylaşımlı bisikletler ta 20 yıl önce İskandinav başkentlerinin kamu ulaşım sisteminin önemli bir parçasıydı. 20 yıl sonra iki tekerlek ulaşımındaki önemini hiç kaybetmemiş. Lakin paylaşımlı bisiklet modelinin yerini büyük ölçüde elektrikli scooterlar almış.  Cep telefonuna indirilen bir uygulama vasıtasıyla size en yakın elektrikli scooterı bulup, kullandığınız dakika başına ücret ödemek kaydıyla şifresini açıp kullanabiliyorsunuz.  Sonra da istediğiniz yerde, bırakıp çekip gidebiliyorsunuz. Sistemde şehrin her yerinde kullanılabiliyor, scooterları istediğiniz yerde park edip, çekip gidebiliyorsunuz.

Gel gelelim Danimarka, önümüzdeki yıl  toplam elektrik ihtiyacının yarısı rüzgar enerjisinden sağlıyor olacak. Bu konuda dünya lideri. 2050'de elektriğinin tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarından elde eden dünyadaki ilk ülke olmak gibi azimli bir hedefe doğru adım adım ilerliyor. Yenilenebilir enerji yatırımları sadece daha yeşil dostu bir ülke olmak amacını taşımıyor.  Rüzgar enerjisindeki öncülüğü dünyanın. Birçok ülkesine teknoloji ve ürün ihraç ederek bu konuda öncülüğünde almasına da neden oldu. 

  

Refah Toplumu

Vatandaşlarına özgürlük ve refah vadeden Kuzey ülkelerinde,  herhangi bir yerde garsonluk yapan bir öğrenci saatte yaklaşık 100 tl kazanıyor.  Düşük gelir grubuna giren bu vatandaşlar haftada 30 saatlik çalışmalarının  karşılığı  aylık 12000-15.000 TL ile,   çok az vergi vermelerine rağmen, dillere destan İskandinav sosyal devlet modelinin tüm nimetlerinden de ziyadesiyle faydalanıyorlar. Gelirinin daha büyük bir yüzdesini vergi olarak devlete veren, 'daha çok kazananlar' arasında şikayet eden olsa da, çoğunluk bu durumu değiştirmekten yana değil. 

Çünkü aynı insanlar, örneğin bir parkta otururken henüz bitirdiği boş bira şişesini toplayıp markete satarak günlük cep harçlığını çıkaran sokak insanlarının, eğer ihtiyaç duyarlarsa o geceyi geçirip karnını doyurabileceği ücretsiz bir yatak ve yemekhanenin olduğundan eminler. Ya da sekiz yaşında bir çocuğun oyun oynamak yerine sokakta mendil satmasına sebep olan fakirliğin, ya da ülkemizde olduğu gibi cehalet kaynaklı çocuk suiistimalinin önüne geçmek için gelirlerinden biraz daha fazla vergi vermekte bir sakınca görmüyor.  Tüm bunların yanında en önemlisi ödedikleri vergilerin, siyasilere son model mersedesler alınması, sermayenin siyasiler ve onlara yakın iş insanlarında toplandığı kapitalist/ oligarşik bir toplum değil, temel olarak bir refah toplumu yaratmak adına harcandığına inanıyor olmalılar.  Çünkü sabah işe giderken binlerce Kopenhaglının pedal bastığı aynı  bisiklet yolunda , ülke başkanıyla iki teker üstünde  karşılaşma ihtimaliniz hiç de az değil. Üstelik başkanlar pedal çevirirken bisiklet yolları trafiğe de kapanmıyor! 

Örneğin, şehir merkezinde bir parkta lafladığım 20 yaşlarındaki Lars… Liseyi bitirdikten sonra, birçok Danimarkalı gibi eğitimine ara veren Lars, 1 seneye yakın Asya'da seyahat ettiğini ve buralarda en güzel lokantalarda nasıl da kredi kartını uzatarak krallar gibi vakit geçirdiğinden bahsediyordu bize.  Süpermarketten aldığımız küçük su için 20 TL'yi, ya da birkaç duraklık  şehir içi  otobüsü yolculuğu için 35 lirayı cebimizden çıkarırken içimiz cız ederken. 

 

 

Stokholm’ün Tantolunden parkında tanıştığımız Danimarkalı Elias da bir başka örnek.  Elias gibi bir müzisyenin Stokholm`de müzik üretmesi için gerekli uçak bileti ve konaklama bedelinin karşılanması ve yahut bir yüksek lisans öğrencisinin teziyle ilgili yurtdışında yapacağı  bir araştırmanın bedelini ödeyecek sistem ve fonların oluşturulmasının,  günün birinde ülkelerine  dünya çapında müzik eserleri ya da bir Nobel Ödülü getirebileceğini biliyorlar. 

2003-2011-2019. Tarih dizisi, bir sonraki seyahatim için 2027’i gösteriyor. Ancak ben şimdiden Kopenhag’daki dostlarımla tekrar ve daha sık bir araya gelmenin ve her geçen yıl daha da keyifli bir hale dönüşen kuzeyin havalı kenti Kopenhag’a tekrar yolumu düşürmenin planlarını yapıyorum. 

Utku Tansuğ / Haziran 2019 

 

 

 

5508
Yorum yap


UTKU TANSUG
Diğer yazıları
AKDENİZ GÜNLÜKLERİ 10.12.2018 tarihinde yayınlandı ve 5656 kez okundu.
SEYYAHIN SIRT ÇANTASI 29.01.2019 tarihinde yayınlandı ve 4068 kez okundu.
İYON KENTLERININ PEŞI SIRA EGE 24.05.2019 tarihinde yayınlandı ve 7621 kez okundu.