KÜBA VE DİĞER KÜBA
24.10.2018
Küba…
Uzak, onurlu yalnız ve…
Yaşam mucadelesi veren insanlar ülkesi...
Kristof Kolomb'un Hindistan’a gidecek bir yol bulmak için (Küba'nın en doğusunda bulunan) Barracua’ya çıkmasıyla Küba tarihi başlıyor.
1955 yılı 26 Temmuz’unda Fidel Castro ve Che Guevara liderliğinde Diktatör Batista’ya karşı başlayan mücadele, 1 Ocak 1959'da 'Sosyalist Küba'nın kurulmasıyla sonuçlanınca, ülkenin tarihi yeni bir sürece giriyor.
Bu iki süreç içerisinde İspanyolların işgali ve adaya şeker kamışını getirilmesi, bunun için gereken işgününü karşılamak üzere de Batı Afrika’dan köle taşınması gibi önemli gelişmeler yer alıyor. Bu gelişmeler Küba’nın kaderini de, tarihini de değiştirecek, bugüne kadar getirecektir.
Şuan Küba; dünyada sosyalist kalan tek ülke.
Kendi başına yeten ve kimsenin aç kalmayıp açıkta olmadığı; sağlığın, eğitimin, ulaşımın, elektriğin, suyun parasız olduğu bir ülkedir. Sağlıkta dünya sıralamasının üstlerindedir. Aile hekimliğini en iyi uygulayan, aşılarını kendi üreten, çocuk felci ve polio aşısını dünyada en iyi uygulayan ve aşılama yoluyla çocuk felcini yok eden ilk ülkedir. Hasta başına düşen doktor sayısı dünya sıralaması üstündedir. Bebek ölüm oranı dünyada en az olan ve 12 öğrenciye bir öğretmenin düştüğü, müzik ve sanatın yasal hak olarak kabul edildiği aydın bir ülkedir.
Ülkede çalışanlar arasında maaş farkı maksimum yüzde 18 dir. Okuma yazma oranı yüzde yüzdür.
Ülke doğal ve kültürel güzellikleri ile de dikkat çekicidir. Kuzeyde; Pınar Del Rio dan başlamak üzere, 1100 kilometre uzunluğunda, 120 kilometre genişliğinde tamamı yeşillerle kaplı, el değmemiş bir doğa uzanır. Yerleşim alanlarında eski kolonyal İspanyol mimarisi değişmeden kalmıştır. Bir çok yeri Unesco’nun kültürel miras kabul ederek koruma altına almıştır.
UNESCO’nun korumaya aldığı Trinidat, eski Havana'nın kalbinde bulunan nefes kesici Capitol , yine eski Havana'daki Prada Caddesi, Ernest Hemingway'in o güzel yolu, Varadero nun sahilleri, Santiago Kalesi, Cienfiegos’un gizemli güzelliği görülmeğe değer yerlerdir.
Havana ülkenin en büyük ve en gelişmiş şehridir. Havana yeni Havana ve eski Havana olarak ikiye ayrılmaktadır. Eski Havana İspanyol dönemine ait binaları ve 1950lerden kalmış arabaları ile otantik bir görkeme ulaşmıştır. Bunun yanında şehrin eskimiş araba teknolojisinin getirmiş olduğu kötü egzoz dumanın olumsuzluğundan da bahsetmeden geçemeyiz.
Havana’da efsanevi lider Fidel Castro’nun saatlerce süren nutuklarını okuduğu Devrim Meydanı’nı, şehre yayılmış müzeleri, puro ve rom fabrikalarını, Katedral Meydanı’nı, Armas Meydanı’nı, Morro Kalesi’ni, Kübalıların sabahlara kadar oturup sohbet ettiği Malecon sahil şeridini, Ernest Hemingway’in gittiği barlar sokağını, La Bodequita del Medio’yu ve Floridita’yı muhakkak görmelisiniz.
Küba devriminin liderleri Che Guevara ve Fidel Castro'nun öğretileri, Kübalıların yaşam felsefesinde hala önemli bir yer tutmakta, ama Kuba’ya gitme planı yapan bir çok kişinin, salsa ve egzotik müzikle eğlenen insanların doldurduğu sokaklar ülkesi hayali, sadece bir hayal... Ve asla kızların bacaklarında puro sardıklarını görmeyeceksiniz. Sadece yaşlı ve yorgun bir ülke sizleri karşılayacak.Teknolojiden uzak kalmış, yokluk sınırında yaşayan, paraları olmayan ama bunlara da pek ihtiyac duymayan, her şeyi eşit olarak paylaşan sosylalist bir ülke... Evlerinde az sayıda eski eşyalarla yetinen, bakım malzemesi bulunmamasına rağmen ter kokmayan temiz insanlar ülkesi.Kavganın, adam öldürmenin neredeyse hiç olmadığı huzurlu bir Küba...
Trinidat ise Havana’dan biraz farklı... Restore edilmiş tarihi bir müze gibi olan kent, sokaklarında çeşitli grupların müzik yaptığı, lokantaların olduğu daha turistik bir yer. Ana caddeler turistik ama iki sokak arkaya gidip, en son caddeye yöneldiğinizde asıl gerçekle para istemeye başlayan halkla, yoksullukla karşılaşacaksınız.
Varedero ise ülkenin en güzel sahil şehirlerinden biri. Ucsuz bucaksız plajı sizi çok etkileyecek, her yerde güneşlenen turistleri göreceksiniz. Ama ne yazık ki ülkenin asıl sahiplerinin buralara girmesi neredeyse yasak. Ülke her konuda eşitliği uygularken, turizm geliri için vatandaşını kendi sahillerine sokmaması büyük bir tezat.
Klasik arabaları, mutlu insanları, puroları ve dünyanın her yerinde sağlık hizmeti veren doktorlarıyla tanıdığımız Küba, bence asıl Küba değil.
Asıl Küba, yüreği yaşam için çarpan ancak devrim sonrası hep geleceği bekleyen ve artık umudunu tüketmiş yüreklerin ülkesi. Halk mutlu ama yokluk ve yorgunluk içinde. Bir adım arka sokaklara gitmediğiniz sürece de asıl gerçeği görmeniz çok zor. Halbuki lüks bir otelinin sadece 30 metre ilerisindeki binaya girdiğinizde sefaleti ve yokluğu görebiliyorsunuz. Devrim herhalde insanlara verdiği sözü tutmakta yetersiz kalmış.
Küba’da çok gezdim, ama daha çok bilinmedik arka sokaklara, gerçek Küba’ya daldım. Yemek yediğimiz ve eğlendiğimiz mekanlarda maalesef rastlayamadığım ülkenin gerçek sahiplerini, içip çöpe attığımız mineral suyu şişesini çöpten çıkarıp inceleyen insanlarla tanıştım. Bu benim için üzücü ve hayal kırıcı bir tecrübeydi.
Küba artık hızlı bir dönüşümün eşiğinde ... Yazacak çok şey var... Ama hayalimizdeki Küba artık yok. Halk okumuş ve aydın ama bir o kadar da fakir. Fakir ama kanımca mutlu... Yani çelişkiler ülkesi.
Yorum yap