Üye Ol / Giriş yap


Deneme

YAŞAM BİR DÜŞ, BİR AN…

SELMAN VEFA YILDIRIM 12.01.2022

                                                                       Fotoğrafçı Yusuf Ziya Ademhan’ın anısına…

 

Her ruh bir yürekli coşkunlukla kendini aşar.

……

Bürodaki işlerden sıkılmıştı. Gazetecilik artık eskisi gibi değildi, her gün onlarca telefon görüşmesi yapmaktan, sosyal medya paylaşımlarıyla boğuşmaktan, ülkenin giderek içine gömüldüğü karanlıktan bunalmıştı.

Nefes almak istiyordu.

Memleketindeki dağları, baharın dağlardaki havasını duyumsamak, kır çiçeklerinin bin bir renkli ahengini görmek, misler gibi yayılan rayihalarıyla sarhoş olmak, göçerlerin çadırlarında sıcacık tandır ekmeği yemek, yaşadığını hissetmek istiyordu. Çocukluğunu özlemişti.

Bir sabah ofise gelmedi. 

……

Yol ayrımında durdu. İleriye, Munzur dağlarına doğru baktı.

……

Soğuğu hissetti yüzünde, havayı içine çekti. Günün ilk ışıklarında, o sarı pembe renk vadiye vurur vurmaz orada olmak istiyordu. O güzel ışık, derin vadiden kıvrılarak akan nehrin kenarından süzülerek geçecek olan kara trenin üzerine değerken çekecekti fotoğrafını.  Günlerdir bunun hesabını yapıyordu. Çantasını tekrar kontrol etti, film rulolarını eliyle yokladı. Sabahın sisinde yola devam etti.

 

Dağların Ali’nin çadırından çıktığında soğuk biraz kırılmıştı. Yufka ekmeğin arasına koyup yediği peynirin lezzeti aklındayken yeni doğmuş bebeği sallayan saçları örülü güzel yörük kızının gözlerini hatırladı, o gözlerdeki yaşam aşkını ve gelecek umudunu görüp anda dondurmuştu onu. Sıcak çayını bitirdi, biraz daha lafladıktan sonra Allaha emanet olun dedi ve patika boyunca yürümeye başladı. Karlar erimeye başlamıştı, dereler akıyordu.

 

Karlar erirken kafalarını çıkaran çiçeklere baktı. Nadir bir türdü sarı iris. İşte orada uzanmış kendisine poz veriyordu. Heyecanla yaklaştı, diz çöktü, kara uzandı. Önce gözleriyle okşadı ve sevdi onu, ayarlarını yaptı ve en güzel olduğunu düşündüğü anda deklanşörüne bastı.

Biraz daha ilerde ve belki bir başka günde veya düşünde Karagöl’e bakan çiğdemleri çektiğini düşündü. Karların henüz yeni yeni kendisini bıraktığı zamanlarda, kimi sisle kaplandığı kimi yağmurla ıslandığı bir günün dönüş yolunda, bulutların dağıldığı bir anda, pırıl pırıl açan gökyüzünde akşam güneşinin, arkasında bıraktığı dağlara çarpıp nasıl da berrak bir görüntü yarattığını hatırladı.

    

Köye yaklaştığında seksenlik Mehmet Amcanın kemanından çıkan duygulu melodiyi hissetti, rüzgarı unuttu, ayakları hızlandı. Göksel ışık yandan gelirken hem dinledi hem seyretti, kimi zaman çıplak ağaçların arasında kimi zaman köy çeşmesinin önünde durmadan çaldı ihtiyar. Dans eder gibi çalarken ve nağmeler karışırken rüzgarın sesine, arada makinesinden çıkan tıkları da duyuyordu. Anlar tamamdı, mest oldu, yukarıya doğru yürümeye devam etti.

Yüce dağın eteklerinde rastladığı çobanla sohbete daldı. Sessizce otlayan koyunların arasında beraber yürüdüler, belki bir hayat boyu yürüdüler. Yeri ve zamanı, o an, geldiğinde durdurdu yaşlı çobanı, görkemli ama hüzünlü o dağın önünde küçük koyun sürüsüyle kaydetti onu. Biraz daha ilerde bir ağıla girdiler. Ağılda üç yüz kuzucuğu görünce yaşam coşkusu gözlerinde parladı. Her karışı, her anı ve her ışık zerresi yorulmasına değiyordu bu memleketin, bu toprakların, bu insanın. Okşadı onları, kucakladı ve sevdi, kokularını içine çekti.

 

Şimdi dedi, bir başka kokuyu hatırladı, mis gibi havada, berrak bir günde o çağıl çağıl akan duru derenin kenarında gırnatasıyla suyun sesine neşeyle eşlik eden Haydar’ın yerinde olmak vardı. Makinesini çıkardı, rakısından bir yudum aldı ve suyun içine girdi. Dizlerine dek soğuk suyun içindeyken o da makinesiyle müziğe eşlik etti.

Telefonuna düşen mesajla kendine geldi. Kar tipiye döner olmuştu. Yaşam dedi, bir düş, bir an sadece

Ufka doğru Munzurların üstü gece mavisine dönmedeydi, saf ve berrak. Bu tarafa doğru ise kabaran gri bulutlar gökte. Kar şiddetini arttırıyordu. Sol tarafında Fırat’ın sakin akan sularına baktı, gözlerini bir an kapadı, soğuğu içine çekti, sağına döndü, kendini dağ yoluna verdi.

Not: Bizi insan hikayeleriyle buluşturan dünya gezgini arkadaşım Faruk Akbaş’a teşekkürlerimle...

Siyah Beyaz fotoğraf Dr. Albert Eckstein’a aittir, diğerleri benim çektiğim fotoğraflardır.

1902
Yorum yap
SELMAN VEFA YILDIRIM
Diğer yazıları
Yazara ait yazı bulunamadı.


SELMAN VEFA YILDIRIM
Diğer yazıları
Yazara ait yazı bulunamadı.