İSTİKAMET TELE RUH ÜFLEYİP TELKARİ EYLEYEN, SUPHİ USTA
03.09.2019Sevgili Altınrota Okurları,
Merhaba,
Kadim dostum ağabeyim Dr. Haluk Uygur’un mesajını okudum:
“Gün gittikçe artan okuyucu kitlemizden, "Allah Allah Mardin bu kadar çabuk bitmemeliydi diye mırıltılar geliyor.”
Yoksa sizi unuttuğum hissine mi kapıldınız. Hiç unutur muyum?
Hedi hedi / Yavaş yavaş.
Mardin hiç biter mi?
“Len avvif kin” derdi babaannem “sizi bıktırmayalım” anlamında. Arada kullandığı bir deyim daha vardı “Ğib te tihle” anlamını merak ediyorsunuz tabi “ ortalıkta görünme tatlanırsın”
Arkadaşlar, dostlar ve dostlukları,
Sanat aşıkları,
Gezginler,
Aşklar var oldukça,
Hiç biter mi? Mardin hiç bitmez. Sizinle çoğalır, sizlere misafir odası olur. Benimle yada bensiz,
Mardin sizi bekler durur. Hep soruyorlar bana Mardin hangi mevsimde güzel, ne zaman hangi tarih Mardin’e gitmek için en uygun?
Benim cevabım hiç şaşmadı:
“Gece gündüz, dört mevsim 24 saat Mardin uygundur. Yeter ki siz kendinizi uydurun, hafta içi gitmeyi tercih ediniz” Son zamanlarda hafta içi gitme vurgusunu çok sık tekrarlar oldum.
Gidilip gezilebilir, her zaman yapacak çok şey bulabilirsiniz.
Hele ki Adanalılar ve Adana’da yaşayanlar için. Özellikle yaz ayları da dahil hafta sonu olmayan günleri tavsiye ederim. Biz zaten Adana’da güneşe silah sıkmıyor muyuz? Mardin’de üstelik hava kuru, akşamları çok serin kaleden kuzey rüzgarı esiyor. Püfür püfür. Ancak eylül ve ekim bambaşka tabi, her yerde olduğu gibi.
Nerede kalmıştık? Bir hatırlayalım bakalım:
http://altinrota.org/yazilar/adim-adim-bir-mardin-rotasi-ve-otesi/66
Mart ayında, baharda, kasaplar çarşısında Sultan Lokantasında kalmıştık anımsayacak olursanız.
Bugün Eylülün birinde, 1 Eylül Dünya Barış Gününde, kaldığımız yerden adım adım gezmeye devam edelim.
İkbebetler, sembusekler kira vermedi tabi. Yemek sonrası rehavet, sohbet, muhabbet çay, kahve faslı derken ikindi ezanı da okundu. Gölgeler uzadı ne zaman ki batı doğu yönünde gölgeniz uzamış çok rahat ve keyifli saatler geçirme zamanıdır Mardin sokaklarında. Çıkalım isterseniz.
Sultan lokantasından çıkışta, birkaç adımla merdiveni bitiriyoruz, caddedeyiz. Karşı kaldırıma geçip rotamızı belirliyoruz. İstikamet Mardin Müzesi yanındaki telkari ustası Suphi Usta. 1. Caddeden gitmiyoruz. Biraz merdiven çıkıp batı yönünde ilerleyeceğiz. Yokuş yukarı 52 merdiven sonra Mardin Kız Meslek Kapısı, oradan batıya doğru ara sokaklardan Yolumuz üzerinde biri çok dar olmak üzere dört sokak, iki sapak, iki çeşme, iki abarra, üç mahalle bakkalı, bir kilise var.
Mardin sanki Paris artık, hemen merdivenin başında üç genç, gitar çalan bir delikanlı, yanında bebek suratlı elinde rebap, öteki daha da küçük gösteriyor arbaneye ritim tutuyor. “Bu arbeneden ben de alacağım diyen Esin, bu defa Mustafasız. Bu sokakları onunla ne çok sevmişlerdi. Keçi gibi tırmanıyordu merdivenleri. Cennettedir, diye geçiriyor içinden.
Üç genç müzik yapıyorlar bu birbirine benzemez enstrümanlarla. Arada tanıdık ezgiler, sanki şarkı sözleri ve besteler orada, anda çıkıyormuş gibi, doğaçlama. Bazen her ağızdan farklı nameler çıkıyor. Arada, Çav Bella, Fabrika Kızı, Yola Çıktım Mardin’e gibi bildik ezgiler de çalıp söylüyorlar.
Arada etnik müzik yapıyorlar belli. Sözlerini anlamasanız da, müzik evrensel, ezgilere ritim tutuyorsunuz. Arapça mıydı? Kürtçe miydi? Çıkartamadıysanızda çocuklar hep gülümsüyor. Güleç suratlılar, Maskeli Balo ve onun sahte yüzleri geliyor aklınıza ünlü Mardinli Mungan’ın şarkı sözleri.
Gülsün zaten, hep gülsün çocuklar. Bu gün barış günü, gülsün çocuklar, dünya çocukları.
Şiirinde dediği gibi şair Birol Yiğit’in
'Dünya Barış Günü ' Herkese kutlu olsun,
Kardeşlik ve Barış ile yaşamak hakkımız olsun,
Yalnızca Bosna değil; tüm milletler huzur bulsun,
Barış şarkılarıyla büyüsün çocuklar.
Adanalı Abidin, mutluğun resmini çize dursun, Nazım Moskova’da rüzgâra karşı yürüsün, gülsün çocuklar, hep gülsün, bu çocukların gülücüklerinde bir huzur var, içinizi ısıtıyor. Sahte değil bunlar, mutlulukları size de bulaşıyor. Gitar kutusuna bir beşlik fişekliyorsunuz.
Sevgili dostlar artık Mardin’de sokak çalgıcıları var.
Aslında çocukluğumda Neze ve Nezir amcalar vardı, mahalle aralarında biri cümbüş, öteki darbuka çalar insanları eğlendirir, sebeplenirlerdi. Ayağında Kundura, Esmerim Biçim Biçim, Oy Oy Emine, Sabiha şarkıları arsına "Ğle virrili hemse / Teyze bir beşlik at" gibi cümleleri monte eder yazlıktan/balkondan bakan teyzeye de selenmeyi ihmal etmezlerdi.
Ben seviyorum, gerek Londra Metrosun’da, gerek Beyoğlu’nda, gerek Baltimore’da Pen İstasyonunda, Adana’da Gazipaşa’da seviyorum, sokak müziğini, ve icra edenleri.
Biraz eğlendikten sonra merdivenin sonundaki işlemeli kapıya doğru ağır ağır çıkıyorsunuz merdivenleri, yaşınızın önemi yok, Cahit Sıtkı çok yakın, Diyarbakır’da. Hepimizi otuz beşte eşitledi.
Güzel bir kapı ve ardında muhteşem bir bina şimdilerde Olgunlaşma Enstitüsü, sağında da Gazipaşa ilkokulu. Merdivende oturup tadını çıkarıyorsunuz. Sağınızda, kafanızı güneye çevirdiğinizde Ulu cami ve uçsuz bucaksız, Mezopotamya. Mevsim artık sonbahar, ekinler biçilmiş, baharda yeşile bürünen ova şimdilerde sarı ve kahverengi tonlarına bürünmüş. Pastoral bir senfoni. Ulucami cami minaresi göz hizanızda, sanki elinizi uzatırsanız yakalayıvereceksiniz. Tele objektifi takıp makineye, önde minare arkada Mezopotamya, ufukta Suriye, deklanşöre basıyorsunuz. Siz Suriye'yi düşünürken, bir güvercin havalanıyor karşıki kahvenin avlusundan, kanat çırpışları alıp götürüyor sizi, süzülüşünü izliyorsunuz, biliyorsunuz ki taklacı bu güvercinler, takla atsın diye bekliyorsunuz, sizi çok bekletmiyor. Başlıyor takla seansı sayıyorsunuz, 1,2,4,6,7 takla ata ata iniyor. Nefesiniz kesiliyor.
Neyse ki kameranızda objektif hazırdı 23. kareyi de tamamlıyorsunuz.
Sağa dönünce dar bir sokaktan batıya doğru devam ediyorsunuz ki, sokakta iki kişi yan yana geçemiyorsunuz. Hele ki fotoğraf makinası çantanız var. Yirmi metre gittikten sonra, evin bir parçasıymış gibi avlu misali sokak, bulaşık suyu ile beslenen asma, sokağı kaplamış, bir evden ötekine sarkmış, salkım salkım üzümler iştah kabartıyor. Gölgede ısı farkına şaşırıyorsunuz. Mardin sokaklarında gölgede terlemiyor insan, soluklanıp devam ediyorsunuz. Paralel üç sokak ineceksiniz. Bunu da batıya doğru devam edip güneye dönüp tekrar batıya devam ederek yapıyorsunuz. Az önce Ulucami minaresiydi, güneyde gördüğünüz, şimdi de Keldani kilisesinin çan kulesi sizi selamlıyor. Açısını tutturursanız, Ulucami, Kasım Tuğmaner minareleri arasında çan kulesi, aynı hat üzerinde diyagonal güzel bir fotoğraf üreteceksiniz. Hoşgörünün fotoğrafı. Kilisenin duvarında kocaman bir kalp çizilmiş kırmızı yağlı boya, başka bir renkle eklemiş bir başkası altına: Ben seviyor o bilmiyor.
Doğu yönünde az daha yürüdükten sonra abbara ile karşılaşıyorsunuz, sağınızda kalıyor, iki paralel sokağı bağlıyor. Size önerim geniş açı objektifinizi hazır edip bekleyin, ters ışıkta yük taşıyan bir eşek ve ardında sürücüsü her an belirebilir abbaranın öteki ucunda, aheste aheste inebilir, dahası biraz daha şanslıysanız, bir çocuk aşağı doğru yuvarlanan topunun peşi sıra koşabilir. Önde kırmızı, mavi yada sarı renkli bir plastik top arkada, FB, GS, BJK formalı çocuk, panik yok. Işık ters, çocuk çok hareketli, netliği abbaranın çıkışındaki evin kapısındaki taş işlemelerinde odaklayın.
Batıya doğru yürümeye devam, Ammo İzzi’nin dükkanını göreceksiniz, Sinekli Bakkal mı?
“Mardin’in merkez Artuklu ilçesi Kent Müzesi Sokağı’nda bulunan 65 yıllık “Basut Bakkaliyesi”, adını Halide Edip Adıvar’ın ünlü romanından esinlenerek “Sinekli Bakkal” olarak değiştirdi. Daha sonra bakkalın raflarına Müze Müdürlüğünün de desteğiyle yaklaşık bin kitap yerleştirildi. Bakkaldan alışveriş yapan vatandaşlara 15 günlüğüne ödünç kitap veriliyor. Vatandaşlar, tıpkı kütüphanelerde olduğu gibi okudukları kitapları getirip yenisini alabiliyor. Borç defterinin de tutulduğu bakkalda veresiye kültürü ayakta tutulmaya çalışılıyor” http://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-172435/mardin-muzesi-mudurlugu39nun-katkilariyla-sinekli-bakka-.html
Kitaplar tanıdık, evinize dönünce kitap göndermeği tasarlıyorsunuz kafanızdan, ancak umarım unutmazsınız, diyor Nureddin ve ekliyor “Mardin Fen Lisesinin 1000birden 1 hekim adayları için A4 kâğıdı isteriz. Dostlarınıza da duyurun lütfen. ”
Begonyalar, reyhanlar fesleğenler, sarmaşıklarla süslü Mardin Müzesinin ek binası sizi
karşılıyor. Sola dönüyorsunuz ki, beş altı adım sonra doğuya bakan bir dükkân, gümüş ustası, telkari sanatçısı, hedefiz sağdadır Suphi usta...
Baba annem hep derdi “İl San a’ ya aşıke u ye mihtece" "Bir sanatın ya aşığı ya da muhtacı olacak" mealinde. Suphi usta böyle bir adam, sanatına aşık. Tele ruh üfleyen, teli telkari eyleyen Suphi ustanın dükkanında demli bir çay içeceğiz. . “Merhaba, hoş geldiniz” Gülümsüyor size ağız dolusu bir gülümseme.
Usta öğretendir. Suphi usta, çok güzel öğretir.
Öğretmendir, eli öpülecek.
Bu yazımda fotoğraflar eksik mi?
Sokakları, minareleri, abbaraları, mezopotamyayı ve tabi güvercinleri, fotoğraflarını size bırakıyorum. Siz çekip bana gönderin. İstikametimiz ve amacımız Suphi ustaya ulaşmaktı ulaştık. Bir ustayı, ustaların ustasını ve onun sanatını anlatamam, imkansız. Onunla yaptığım bir foto röportajı sizlerle paylaşmak benim için bir vazife, gerekliliktir.
Karşınız da Suhi Usta, Kilne Merahaba,
Bu senfoni devam edecek. Hedi hedi.
Senem AÇIKGÖZ
12 Sep 2019Kaç defa gittim Mardin’e hatırlamıyorum. Türkiye’nin her yerini görmüş biri olarak ben diyebilirim ki; bütün illerimiz güzel ama Mardin bir başka güzel. Böylesine barışık, böylesine kültürüne sahip çıkan, böylesine özgür, böylesine özgün... bir il daha bulamazsınız. Dr. Nureddin Özdener hocamın Adana halkı için yaptığı üstün gayretli çalışmalarının şahidiyim. Ben çok aşık gördüm ancak, Dr Nureddin Özdener gibi bir aşık görmedim. Çocuklara, güvercinlere... hele hele Mardin’e... O tam bir Mardin aşığı, Mardin’e sevdalı, Mardin’le sevgili. Yazıyı okurken, Mardin adım adım gözümde canlandı. Bu güzel anlatımla, hani iki gözümü bağlasalar... telkari ustasına ulaşır ayaklarım. Diyorum ki; artık barışı konuşmayacağımız kardeş bir toplum, kardeş bir dünya var edelim hep birlikte. İnsan istesin yeter ki tüm dünyayı kucaklamaya yeter sevgimiz. Bu güzel yazı için yazanı da yayımlayanı da sevgiyle selamlıyorum. ❤️
Senem AÇIKGÖZ
12 Sep 2019Kaç defa gittim Mardin’e hatırlamıyorum. Türkiye’nin her yerini görmüş biri olarak ben diyebilirim ki; bütün illerimiz güzel ama Mardin bir başka güzel. Böylesine barışık, böylesine kültürüne sahip çıkan, böylesine özgür, böylesine özgün... bir il daha bulamazsınız. Dr. Nureddin Özdener hocamın Adana halkı için yaptığı üstün gayretli çalışmalarının şahidiyim. Ben çok aşık gördüm ancak, Dr Nureddin Özdener gibi bir aşık görmedim. Çocuklara, güvercinlere... hele hele Mardin’e... O tam bir Mardin aşığı, Mardin’e sevdalı, Mardin’le sevgili. Yazıyı okurken, Mardin adım adım gözümde canlandı. Bu güzel anlatımla, hani iki gözümü bağlasalar... telkari ustasına ulaşır ayaklarım. Diyorum ki; artık barışı konuşmayacağımız kardeş bir toplum, kardeş bir dünya var edelim hep birlikte. İnsan istesin yeter ki tüm dünyayı kucaklamaya yeter sevgimiz. Bu güzel yazı için yazanı da yayımlayanı da sevgiyle selamlıyorum. ❤️