TUNA BOYLARINDA; BUDAPEŞTE
15.02.2020Almanya'nın güneyinde Kara Ormanlar'dan ( Schwarzwald) çıkan Brigach ve Breg sularının birleşmesiyle meydana gelen Tuna nehri, bize yolculuğumuz boyunca rehberlik etti. Yol boyunca Tuna Nehri marşını söylerken, Tuna'nın ara sıra kaybolup yeniden önümüze çıkması bizde, bizimle saklambaç oynuyor hissini yarattı ve Avusturya'nın Linz şehrine kadar böyle devam etti. Linz pastasının (Linzertorte ) kahve ile birleşiminin tadına varıp, Tuna Nehrini Linz'in ışıkları altında bırakıp ayrıldık. Ertesi günü Tuna ile yeniden buluşarak yolumuza devam ettik.
150 yıl Türk egemenliği altında yaşamış olan Budapeşte'de olmak bizi çok heyecanlandırdı. Şehrin belirli noktalarına kurulmuş Noel pazarlarını gezip, gece karanlığında altın gerdanlıklar takmış bir kraliçe gibi duran Tuna üzerindeki köprülerin görüntüsüne hayran kaldık.
Bektaşi velisi Gül baba'nın türbesini ziyaret etme imkanı bulduk. Dualarımızı edip, manevi gücümüzü aldıktan sonra Estergon kalesine doğru yola koyulduk. Tabii ki Estergon türküsü eşliğinde..
Estergon kasabasına girdiğimizde, tepede bulunan devasa bir Kilise'yi (Bazilika) görünce türkümüz yarım kaldı.
Türklerin bıraktığı izleri silmek için yapılmış hissini veren Esztergomi Bazilika'sını dolaşıp, kaleden arta kalan duvar kalıntılarına dokunarak Tuna'yı seyre daldık.
Ertesi günü Slovakya'nın başkenti Bratislava'da tarihi evlerin bulunduğu sokakları, kale ve kiliseleri dolaştık. Akşam renkli ışıklar
altında Tuna mağrur bir şekilde süzülüyordu. Bratislava'dan ayrılırken,Tuna'dan da ayrılma zamanı da gelmişti.
O anda Nazım Hikmet'in vatan hasretiyle yazmış olduğu Tuna şiirini nasıl bir duyguyla yazdığını anladık.
Gökte bulut yok, söğütler yağmurlu
Tuna'ya rastladım, akıyor çamurlu çamurlu
Hey Hikmet'in oğlu, Hikmet'in oğlu !
Tuna'nın suyu olaydın, Karaorman'dan geleydin
Mavileşeydin, mavileşeydin, mavileşeydin
Geçeydin Boğaziçi'nden, Başında İstanbul havası
Çarpaydın Kadiköy İskelesi'ne
Çarpaydın, çırpınaydın
Vapura binerken Memet'le anası...
Çek Cumhuriyeti'nde görmek istediğimiz Kutna Hora kasabası, bizi orta çağ görünümü ile karşıladı. UNESCO'nun koruma altına
aldığı bu kasaba 13.yy'da bir Rahip'in tesadüfen gümüş madenini bulmasıyla ününe ve zenginligine kavuşuyor.
Özellikle St.Barbara Kilisesi ve Sedlec kemikli Kilisesi görülmeye değer.
Sedlec Kilisesi'nde, binlerce insan iskeleti kullanılarak yapılan dekorasyonlar içinde 15.yy. Raab savaşında Türkleri yenmelerini sembolize eden Schwarzberg aile'sinin armasındaki Türk'ün gözünü oyan karga tasviri bizi ürküttü.
Güzel ve birazda yorucu geçen günlerden sonra iki günde olsa kendimizi rahatlatmak için Bohamya İsviçresi bölgesinde bulunan bir köyde dinlenme fırsatı bulduk. Ne tesadüftür ki kaldığımız evde'de, 17.yy.'da Alman besteci Christoph Willibald Gluck'un da yaşamış olması bizi heyecanlandırdı.
Dönüş yolumuzun üzerinde bulunan Almanya'nın ünlü edebiyat ve müzik dehalarının yaşamış olduğu güzel şehir Weimar'a bir kahve
içimi uğradık. Bu güzel şehiri yakın bir zamanda tekrar görmek istiyoruz.
Gezmek zevkli, yaşadıklarımızı paylaşmakta çok güzel..
|
|
Yorum yap