SOLİ'NİN ALTIN YAPRAKLARI
25.06.2019İnsanda hayranlık uyandıran bazı şeyleri tanımlamak o kadar güçtür ki, bazen onlarda hayranlık uyandıranın ne olduğunu kestirmek bile pek olanaklı görünmez. Nedir onlarda insanı böylesine çeken? Ne olduğu dönemden döneme, bölgeden bölgeye, hatta kişiden kişiye değişen bir şey olan güzellik mi? Biçim, orantı, ‘’estetik’’ olarak adlandırılan düzen mi? Dünden bugüne taşıdığı öyküler mi? Bunların hepsi mi? Yoksa bambaşka şeyler mi? İşte yüzyıllar öncesinden günümüze kalmış bir yapıt bana bu soruları sordurdu.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bulunan Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Müzesi’ni gezerken, zarif bir kadın büstü üzerinde sergilenen, altın yapraklardan yapılmış bir taç dikkatinizi çekecektir. Hemen herkes görür görmez büyüsüne kapılıyor sanırım. Bir kraliçe tacı olduğunu düşünür bazılarımız, bazılarımızsa belki de küçük bir prensesin başını süslediğini. İnanılmaz bir incelikle işlenmiş altın takıların bulunduğu bölümde yüzyıllara meydan okuyarak ışıldamaktadır…
Tacın ilişkilendirildiği Soli, Kıbrıs’ta antik dönemde kurulmuş kent krallıklarından biri... Soli Antik Kenti’nde bulunan ve ‘’Soli’nin Altın Yaprakları’’ adı ile sergilenen altın tacın Karun Hazinesi’nden daha zengin bir hazinenin parçası olduğu düşünülüyor. Soli’nin tarihi M.Ö. 700 yıllarına ait ve Asurlular’ın haraç aldıkları bir listeye kadar izlenebilmiştir. Bu listede kentin adı Si-il-lu olarak geçer. Soli’den günümüze kadar kalabilen eserlerin başında bir yıkıntı şeklinde bulunan Soli Bazilikası ve sonradan restore edilmiş olan Soli Tiyatrosu geliyor.
Soli Antik Kenti, önceleri aynı yerde, Troya Savaşı kahramanı Demophon tarafından kurulur. Burada tarih ve söylence birbirine karışıyor… Atina kralının oğlu olan Demophon savaştan sonra muzaffer bir komutan olarak Atina’ya gider. Dönüş yolunda Trakya sahillerinde bulunan Amphipolis krallığına uğrayıp burada Prenses Phyllis’e aşık olur ve onunla evlenir. Demophon, belirli bir zamanda döneceğine söz vererek orada ayrılır. Atinalılar’ın bir bölümünü toplayarak gemilerle Kıbrıs’a, Lefke bölgesine gelir. Atina’da ne oldu bilinmez ama Demophon karısına geri dönmez ve burada kalır. Soli ve Bağlıköy arasında iyi tahkim edilmiş bir arazide güçlü savunması olan bir şehir kurar ve adını Aepia koyar. Peki ya Ovidius’un Aşk Sanatı’nda bahsettiği talihsiz kadınlardan olan Phyllis’e ne olur? Belirlenen tarihte kocası dönmeyince terk edildiğine inanan Phyllis, küçük düşürülmeye dayanamayarak kendini bir ağaca asarak intihar eder. Aepia kenti kurulurken, kent devletlerinin ortak amacı durumundaki ticari merkez olma hedefinin aksine güvenlik kaygısı ağır basmış. Aepia’nın yerine kurulan Soli kentinin adının Atinalı ünlü devlet adamı ve filozof Solon’a (M.Ö. 638 – 558) dayandığı söyleniyor. Solon, Atina demokrasisinin oluşmasında payı bulunan kişilerdendir. Kuruluşundan 600 yıl sonra Aepia’yı tarihe gömen kararını verirken, Solon, Aepia’nın mevcut konumunda gelişmesinin imkansız olduğunu farkındadır. Eski bir öğrencisi olan Aepia kralı Filikapos’u bu kenti terk edip bugünkü Soli’nin bulunduğu yerde yeni bir kent inşa etmeye ikna eder. Mısır’dan Yunanistan’a giderken, öğrencisini ziyaret amacıyla Kıbrıs’a gelen Solon, yeni kurulacak kentin planlarını da çizdikten sonra, kanun yapıcı olarak Yunanistan’a gider. Bu yeni kente, Solon’a duyulan saygıdan dolay Soli adı verlir. Solon’un ileri görüşlülüğü kurduğu yeni şehrin kısa zamanda gelişip Kıbrıs’ın en önemli kentlerinden biri haline gelmesiyle bir kez daha kanıtlanmış olur.
Soli yıkıntıları Lefke kıyılarında yer alıyor. M.Ö. 498’de Soli, diğer krallıklarla birlikte Persler’e baş kaldırır ve yenilerek onlara boyun eğmek zorunda kalır. Araştırmalar Soli Harabeleri’nde M.Ö. 700 yıllarına kadar uzanan bulguları ortaya çıkarmıştır. Kentin, sahip olduğu limanı ve yakınındaki, Kıbrıs adının kaynağı olan bakır madenleri nedeniyle önemli pozisyonu vardır ve bunu uzun süre korur. Bakır, kalayla karıştırılarak o dönemde silah yapımında büyük önem taşıyan tunç elde edilmektedir. Soli, bölgedeki bakır yatakları nedeniyle zamanın en zengin ülkelerinden biri olarak tanınır. Ancak, çıkarılması çok zor ve tehlikeli olan bakır madenlerinde çok kişi ölür.
Soli, en parlak yıllarını Roma döneminde yaşar. Ancak M.S. 4. yüzyıla gelindiğinde liman, gemilerin giremeyeceği kadar dolmuş ve bakır madenleri kapanmıştır. 7. yüzyıldaki Arap akınları kentin sonunu getirir.
Kentin hazinelerinin daldığı derin uyku yüzyıllar sürer… Ta ki 2005 yılında bir su borusu kazısı sırasında, Soli’nin Altın Yaprakları adı verilecek olan altın taç tesadüfen bulunana dek…
Bu tacın üzerinde üzüm dalları, yaprakları ve küçük üzüm tanecikleri yer alıyor. M.Ö. 11. yüzyıla ait olduğu sanılıyor. Son yıllarda yapılan kazılarda çok sayıda altın takı bulunmuş. Geç klasik dönem aristokrasisi ile bağlantılandırılan tacın kime ait olduğu bilinmiyor.
‘’Sanatı anlamak için doğayı sevmeyi öğrenmekten daha iyi bir yol yoktur. O, tarlalardaki çiçekleri bile soylu hale getirir. Ve uçan bir kuşun kanadındaki güzelliği ahşap ya da tuvale aktarıldığında gören çocuk muhtemelen bulduğu bir taşı fırlatıp atmayacaktır’’ der Oscar Wilde. Üzüm yapraklarının son derece incelikli bir formda işlenmiş olduğu bu altın tacın neden güzel olduğunu anlamak için işte bu çözülmemiş bilmecelerle dolu doğayı da anlamamız gerekiyor.
Belki de tüm yaşanmışlıklarının payı var Soli’nin altın tacının gizeminde… Ya da Homeros’un İlyada’da ‘’Altın Afrodit’’ olarak bahsettiği aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in ışıltısı var altın yapraklarında… Aslında Afrodit ya da diğer adıyla Venüs’ün doğduğu adada böyle bir güzelliğe rastlamak şaşırtıcı değil…
Soli’nin Altın Yaprakları belki bir kraliçenin tacıydı… Belki de Lapith Kralı Ixion ve Nephele’nin çocukları, yarı insan yarı at, bilge, insanlara birçok sanatı öğreten, dizginlenemeyen Centaur’lardan birinin işi… Ya da kendi yaptığı kadın heykeline aşık olan Pygmalion’un sevgili Galatea’sına armağan ettiği bir taç… Kesin olduğunu düşündüğüm bir şey varsa ışıltısını daha yüzyıllar boyunca koruyacağı ve görenleri hayran bırakmaya devam edeceği…
Yorum yap