ROMANTİK YOL ROTASINDA BİR KÜÇÜK PRAG; WURZBURG
16.12.2018KÜÇÜK PRAG; WURZBURG
Würzburg'a vardığımızda gün batımına yakın saatlerdi. Kalacağımız otel şehir merkezinde tüm gezilecek yerlere yürüme mesafesinde, Maine nehrine ise 200 metre mesafede. Araçlarımızı otele yakın bir kapalı otoparka bırakıyoruz ( Günlüğü 8 € ) Odalarımıza yerleşip, valizlerimizi bırakıp elimizi yüzümüzü yıkayıp şöyle bir kendimize geldikten sonra otel lobisinde buluşuyoruz. Amacımız Canburak'ın internetten bulduğu LOCANDA restoranı bulmak, öncelikle akşam yemeğimiz için mekânı sağlama almak, sonra da nehir kıyısında yürüyüş yapmak. İki amacımız aynı anda geçekleşiyor. Çünkü LOCANDA , Main nenri kıyısında, nehri 4 - 5 metre yukarıdan gören terasta, ağaçlar arasında konumlandırılmış güzel bir restoran. Yemek mekânını garantiye aldık şimdi Günbatımının ve Main nehrinin tadını çıkarmakta. Würzburg bir üniversite şehri. Bu nedenle nehrin kıyısındaki banketler, yeşil alanlar, banklar ellerinde biraları ve şarapları - burası şarabın, özelliklede beyaz şarabın başkenti - ile sohbete dalmış kızlı erkekli gençlerle dolu. Boş bir banka oturup Maine nehri üzerindeki gün batımını seyrediyoruz, karşımızda Festung Marienberg kalesi ve Alte Mainbrucke.
Alte Mainbrucke, kemerli mimarisi, üzerindeki heykelleri ile Prag'daki Charles köprüsünün minyatürü gibi. Emel'in anlattığına göre köprü üzerindeki heykeller vergileri yüksek oranda arttıran piskoposa karşı ayaklanan 500 köylüden ibreti âlem için asılan 20 köylüye aitmiş. O gün Emel anlatırken piskopos niye vergi koyar ki diye düşünüyordum. Bugün bu yazıyı yazmadan önce notlarımı gözden geçirirken Kendingez.com' dan sevgili Arkutbay'ın yazısında buldum sorumun cevabını:
" Ortaçağda, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu zamanında Almanya topraklarında iki çeşit şehir varmış: Biri özgür imparatorluk şehri, diğeri imparatorluk şehri. Özgür imparatorluk şehirleri doğrudan imparatora bağlı şehirlermiş. Başlarında prens-piskoposlar olan, imparatorlukta bağımsız temsil hakkına sahip bu şehirler vergi vermiyor, haçlı seferlerine asker göndermiyorlarmış. Diğer imparatorluk şehirlerini yöneten prenslerin ise dini unvanları yokmuş -sadece derebeyi- ve bu ayrıcalıklardan yararlanamıyorlarmış ."
Köprünün özellikle eski şehir tarafındaki ayağı oldukça kalabalık, köprünün hemen girişindeki şarap evinden şarabını alan, köprünün korkuluklarına yaslanmış gün batımında sokak müzisyenlerini dinleyerek yorgunluk atmakta. Açık söyleyeyim, manzara müzik, suyun sesi ve şarap bizim de yorgunluğumuzu aldı ve ekibimizi Würzburg'ta karşılayan Şenol Beyle birlikte LOCANDA'ya doğru yönümüzü çevirdik. Şenol Bey Almanya doğumlu Aydınlı bir Türk, burada Würzburg üniversitesinde çalışıyor ve üniversiteye İzmir'li genç öğrencileri getirmek için çabalıyor. Oldukça kalabalık olan restoranda Şenol Beyin yardımıyla beş dakikalık bir bekleme sonucu Main Nehri ve kaleyi gören bir masada akşam yemeğine oturuyoruz. Sohbet Würzburg, üniversite Almanya'daki yaşam, Türkiye'deki gelişmeler üzerine. Yemek sonrası Şenol Bey'in rehberliğinde geniş bir şehir turu yapıyoruz, yarın gün gözüyle göreceklerimizi gece haliyle görüyoruz. Ve turu dondurma ile sonlandırıyoruz. Şenol Bey'e teşekkür edip otelimize dönüyoruz.
Sabah kahvaltı sonrası valizlerimizi otoparktaki araçlara yerleştirip şehir turuna başlıyoruz. Önce Rathaus sonra Marktplatz, buradaki peynir, sebze meyve ve çiçek satıcılarının oluşturduğu pazardan geçerek DOM kilisesi. Kilise bugüne kadar gezdiğim kiliselerin aksine kasvetten uzak beyaz boyası, beyaz alçıdan yapılan süslemeleri ile oldukça aydınlık ve ferah bir kilise. Bir de bugüne kadar kiliselerde görmeye alışık olduğumuz Rönesans dönemine ait resimlerin, yağlıboya tabloların yanı sıra neredeyse soyut çalışmaya yakın tabloların yer alması beni şaşırtan bir detay oldu.
DOM kilisesi sonrası UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesindeki Residensi görmeye gidiyoruz. Rezidens o dönem yönetimi elinde bulunduran Prens - piskoposların halktan aldığı yüksek vergilerle yaptırdığı bu barok saray içlerinde Von Hildebrandt'ın da ( Viyanadaki Belveder ve Schönborn Saraylarını da yapan ) olduğu bir konsey tarafından 1720-44 yılları arasında yapılmış. Baş mimar Baltazar Nuemann, İçindeki freskler Venedikli Tiepolo'ya ait. İki kanatlı olarak tasarlanan sarayın merkezindeki giriş merdivenlerinin üzerindeki 670 m2 büyüklüğündeki Fresk gerçekten baş döndürücü. Sarayın bir serbestçe gezilen bölümü var, biz burayı gezdik, tam çıkarken ikinci bölümü de fark ettik ve doğal olarak bizim küçük gurup ilerledik. Maalesef burası rehberli turlara aitmiş, içerdeki turun rehberi bizi uyarınca biz de durumu izah ettik ve çok istekli olmasalar da bizi gurubun sonuna dâhil ederek turu tamamladık. Özellikle bu ikinci turda gördüğüm Aynalı Oda ihtişamı ile beni büyüledi. 2. Dünya Savaşı'nın sonlarında 16 Mart 1945 tarihinde 17 dakikalık bir bombardıman ile tamamına yakını yıkılan saray küllerinden yeniden doğmuş ve restore edilmiş. Ancak bu aynalı odadaki cam ardına yapılan boyama tekniğini ancak 1970 li yıllarda bulmuşlar ve bu odayı 1970'lerden sonra restore etmişler.
Saray turu sonrası tipik saray bahçeleri turumuzu da yapıp otoparka dönüyoruz. Aracımızın navigasyonuna yazdığımız adres: Festung Marienberg
Aracımızı otoparka bırakıp kaleye yöneliyoruz. Devasa bir tünel şeklindeki kale kapısından geçip avluya geliyoruz., Ortadaki kule ve çevre yapılar sapasağlam, turistler ve hediyelik eşya satan satış yeri...Bense Main nehrini, Alte Mainbrucke'yi ve Würzburgu yukarıdan görebileceği ve fotoğraflayabileceğim noktayı arıyorum. Bu kaleye sırf bu fotoğraf karesinin hayali ile çıktım. Ve nihayet buluyorum. Kalenin surlarından Main nehrine kadar olan yamaç bakımlı bağlarla kaplı, keza karşı yamaçlarda öyle.
Kale gezimizle birlikte Romantik yolun son durağı Würzburg'u da noktalıyoruz. Doğası ile, şatoları ve sarayları ile, gölleri ve nehirleri ile şarabı ve diğer lezzetleri ile çok keyif aldığımız rotalardan biri oldu Romantik Strasse.
Yazı ve Fotoğraflar:
Mehmet Cengiz TÜMER
Yorum yap