İYON GEZGİNLERİ.4 KOLOPHON; KOLOPHON'UN ATLARI VE KÖPEKLERI
19.08.2020İYON GEZGİNLERİ.4; KOLOPHON
Kolophon'un Atları ve Köpekleri
Menderes ilçe merkezinin 17 km güneyindeki Değirmendere sınırları içinde bulunan Kolophon Antik Kenti, en eski İyonia kentlerinden biridir. Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'a göre, bu bölgeler esasen Ailois yerleşmeleridir, fakat sonradan göç edenler tarafından İyonia yerleşmeleri haline gelmişlerdir.
Kolophon İyonia'nın en eski ve en önemli kentlerinden biri idi. Kent, MÖ 7. yüzyılın sonunda ya da 6. yüzyılın başında yaşadığı bilinen İzmirli ya da bu kentin bir yerlisi olan, ozan Mimnermos'un bir şiirinde "Asya'nın büyüleyici kıyısı" üzerinde bulunan "sevimli Kolophon" olarak geçmektedir. Mimnermos aynı zamanda kentin Neleus'un öncülüğündeki Pyloslu göçmenler tarafından kurulduğunu belirtmektedir. İzmir, özünde bir Aeol kenti idi; sonradan belki de MÖ 8. yüzyılın ilk yarısında Kolophon'dan İyonia’lıların gelişi ile bir İyon yerleşmesi olmuştur. Kolophon’lular, topraklarının verimliliği ve denizcilikteki ustalıkları nedeniyle çok varlıklıydılar. Kentlilerin zenginliği, rahat yaşam biçimini aşırı lükse dönüştürdü. Zaman zaman lüks giysili ve misk kokusu sürünmüş olan binden fazla erkek agorada gezinirdi. Antik yazarların düşüncesine göre lüks yaşam, Kolophon'un gücünü yitirmesine neden olmuştur. Buna karşın, Kolophon’lular, eskiden MÖ 8. ve 7. yüzyıllarda savaşçı olarak ve özellikle binici olarak ünlü idiler.
Kolophon, sırası ile Lydia'nın ve Perslerin egemenliği altına girmiştir. Önce Gyges 7. yüzyılın ilk yarısında Kolophon'u ele geçirmiştir. Daha sonra kent, 6. yüzyılın ikinci yarısında Pers yönetimi altına girdiği zaman önemini kaybetmiştir. Onun yerine Notion'daki kıyı yerleşmesi, yani "güneydeki kent" gelişmeye başlamıştır. Kolophon'da Persler hüküm sürerken, Notion'da bir süre için Atina tarafından yönetilmiştir. Thukydides Notion'un Kolophon’lulara ait olduğunu belirtmektedir: Büyük İskender Anadolu'yu Pers egemenliğinden kurtardığı zaman iki kent bağımsızlıklarını yeniden kazandılar. Buna rağmen Lysimachos, Kolophon’luları yeni kurulmuş bir kent olan Efes'te yaşamaya zorlamış, bunun üzerine de o zaman bazı Kolophon’lular Notion'a taşınmışlardır. Böylece Kolophon çok zayıf bir duruma düşmüştür. Kolophon, Lysimachos ‘un ölümünden sonra 281 yılında yeniden inşa edilmiş ve Seleukoslar ile Attalosların yönetimi altında varlığını sürdürmüştür. Bu dönem sırasında Kolophon, "Arkaik Kolophon" yani "Eski Kolophon" olarak biliniyordu. Bu ününü de yitirdikten sonra Kolophon, yaklaşık 15 km. uzaklıkta, güneydeki Notion'a çekildi. Notion bundan sonra "Yeni Kolophon" ya da "Kıyıdaki Kolophon" olarak bilinmeye başladı. Her iki yerleşmenin gelişmesi, yeni Efes kenti tarafından büyük ölçüde engelleniyordu. Bu arada, 7. ve 6. yüzyıllarda parlak bir geçmişi olduğu bilinen Kolophon, önemini yalnızca Klaros'taki ünlü tapınak ile sürdürüyordu. Roma Çağı'nda kent bağımsızdı ve asıl merkezi Notion'un akropolü içinde bulunuyordu.
Kaynak:
https://www.gezipedia.net/334-kolophon-colophon-antik-kenti.html
https://izmir.ktb.gov.tr/TR-210593/kolophon-degirmendere--menderes.html
NOTION
Yeni Kolophon
Kolophon denizden oldukça içerde kurulmuş tek iyon kentiydi. Ahmetbeyli’de ki Notion kenti muhtemelen Kolophon’un limanı olarak kullanılmaktaydı. Ahmetbeyli plajları bölgesindeki yüksekçe ve dik bir tepenin üzerine kurulmuş Notion. Araçlarımızı plajda güzel bir piknik alanına bırakıp tepeye doğru yöneliyoruz.
Yalnız önümüzde bir engel var Denize dökülen ve balıkçı teknelerinin korunak olarak kullandığı dere. Yüz, yüzeli metre içerde üzerinden tek kişinin geçebileceği portatif bir köprü buluyoruz ve karşı kıyıya geçiyoruz. Yaklaşık 55 derece eğimli tepeye keçi yollarını takip ederek çıkıyoruz. Yukarıda bizi düz bir plato ve muhteşem manzarası karşılıyor. Yüzümüzü denize döndüğümüzde karşımızda Ege Denizi ve Sisam adası, sol yanımızda Efes ve Kuşadası Körfezi, tam arkamızda da Klaros ’un sütunlarını seçebiliyoruz.
Notion, kıyıda yükselen ve birbirinden küçük bir toprak parçası (berzah) ile ayrılmış olan, üstü düz ve basık iki tepenin üzerinde 500 x 1000 m’lik bir alanda yer almaktadır. Kent, Klaros Tapınağı’ndan hemen hemen 2 km. uzaklıktadır.
Kalıntıların göz alıcı bir nitelik taşıdığı söylenemez. Görünürdeki izler azdır. Terkedilmiş bir bekçi kulübesi karşılıyor bizi. Ören yeri iyi bir şekilde korunmamıştır. Hakanın notlarına göre; 1921 yılında Charles Picard’ın başkanlığı altındaki bir Fransız araştırma heyeti burada çalışmıştır. Son yıllarda Erol Atalay kazılar yapmıştır. Genç yaşta ölen arkeoloğun ardından çalışmaları Selahattin Erdemgil yönetmektedir.
3.22 km. boyunca uzayıp giden bir savunma duvarı tüm yükseltiyi çevrelemiştir. Helenistik Dönem ’de inşa edilmiştir. Yer yer bazı parçalannın iyi durumda koruna gelmiştir. Düzgün dörtgen bloklardan yapılan kent duvarı, kare şeklindeki kulelerle desteklenmiştir. Duvar yüzünde bazı yerlerde Roma Çağı’nda yapılmış olan harçlı onarım görülmektedir. Kentin iki kapısı bugün de ayakta olup, birisi batıda, diğeri ise kuzeydedir. Bununla beraber daha başka kapılar da olmalıdır. Ayrıca güneydoğu uçta merdivenli bir giriş bulunuyordu.
Batı tepede etrafı kolonadlarla çevrilmiş küçük bir tapınak göze çarpıyor. Korint düzeninde bir templum in antis olan yapının bugün yalnız temelleri durmaktadır. Tapınağın ölçüsü 7,50 x 16 m. olup, krepisi (platform) üç basamaklıdır. Friz, “ boğa başları ile desteklenen defneyapraklı dallardan oluşan girlandlarla süslenmiştir” dese de bizler devrik bir iki sütun ve bir adet dorik bir adet iyon sütun başlığından başka çok önemli bir kalıntı göremiyoruz.
Tapınağın doğusunda 5,30 x 7,72 m. ölçüsünde bir sunak, dört yanında Dor düzeninde stoalar vardır. Stoalarla birlikte Temenosunun dış ölçüleri 17,10 x 38,15 m’dir. Doğu, batı ve güney stoaların dış yüzlerinde dükkânlar bulunuyordu. “ Stoaların, tapınağın ve Temenosunun aynı doğrultuda olmamaları şaşırtıcıdır.” anlatımına karşın biz yine ne dükkân kalıntılarını ne de stoayı hayal ettirecek kalıntıları göremiyoruz. Bergama’daki Athena Temenosunun planını anımsatır. Roma sanatındaki geleneğe karşın bu şekildeki düzenleme, büyük bir olasılıkla, Notion halkının Helenistik Dönem ‘de inşa edilmiş olan yapıların geleneksel stiline, Roma Çağı’nda da bağlı kalmalarından doğmuştur. Önceleri yapının Klaros Apollon ’una ait olduğu sanılmış, ama Fransız arkeologların ortaya çıkardığı bir yazıtın yardımıyla Athena’ya adandığı kanıtlanmıştır. Hadrian Dönemine tarihlenmektedir. Athena Kutsal Yerinin kuzeydoğusunda küçük bir tapınağın kalıntıları bulunmaktadır. Ancak bu tapınağın hangi tanrıya sunulduğu bilinmemektedir. Akropolde iki agora vardı; biri merkezde, bele inen yamaçta, diğeri ise doğuda idi; ancak, bunların her ikisi de iyi korunmuş herhangi bir kalıntıya sahip değillerdir. Akropolün ortasında bulunan agoranın doğu tarafının hemen yanında, bir bouleuterionun kalıntılarını buluyoruz. Oturma sıraları içeren ve günümüze pek az kalıntı bırakan yapının adliye binası olduğu öne sürülmüştür. Basamaklarına oturup soluklanıyoruz.
Oysa yapının agoraya bitişik konumu ve içindeki oturma yerlerinin kare biçimli mekânın üç kenarı boyunca düzenlenmesi, Priene ve Herakleia’daki senato binalarını anımsatmakta ve Notion’daki yapının da aynı işlevi taşıması daha güçlü bir olasılık gibi gözükmektedir. Biraz daha ilerlediğimizde karşımızdaki yamaçta inşa edilmiş tiyatroyu görüyoruz. Tiyatroya kadar yürümeyi göze alamıyoruz. Karnımız acıktı ve sucuk ekmek partisi bizi bekliyor. Bu nedenle Hakan’ın anlattıklarını dinliyoruz.
” Kentin tiyatrosu akropolün kuzeydoğu kısmında, doğudaki agoranın kuzeybatısına doğru olan bir bölgede bulunmaktadır. Yirmi yedi oturma sırası içeren bu küçük tiyatro, günümüze değin kazılmamıştır. Cavea, Yunan tiyatrolarındaki gibi yarım daireyi aşar. Helenistik Dönem ‘de inşa edilmiş ve Roma Döneminde geçirdiği onarım sırasında büyük yapısal değişiklikler olmuştur. Her ne kadar at nalı biçimi korunmuşsa da, Roma yapı stiline uyan kemerli bir diazoma ile tiyatro yeniden inşa edilmiştir. Yapının güney istinat duvarı, tonozlu geçit ile ayakta kalmıştır. Sahne yapısına ait azımsayamayacağımız kalıntılar, şimdilik toprak altındadır.
Notion’un adını tarihe ilk kez yazdıran bir duvardır. Bu duvarı, Pers yanlıları kendilerini karşıtlarından ayırmak amacıyla inşa etmiştir. Kazısı yapılmamış duvarın yaklaşık konumu belirlenebilmektedir. Tiyatro ile agora arasında, yerleşmenin daraldığı kesimde bulunmalıdır. Bu kesimde, özellikle tiyatro yakınında kimi duvar kalıntılarına rastlanmıştır. Ancak bunlar kesin tanı için yeterli değildir. Büyük bir olasılıkla duvar, bunalımın bittiği günlerde, artık istenmeyen bir engel sayılarak yıkılmıştır.
Yerleşmenin kuzeyindeki tepenin batı yamaçlarında büyükçe bir nekropolü vardır. Mezarlar ya düşeylemesine toprağa ya da yataylamasına kayalara açılmış, ender olarak toprak üstüne inşa edilmiştir. Yerleşmenin batısında, ırmağın karşı yakasında, kıyıya yakın bir mağara ile karşılaşılır. Genişlik ve derinliği 15 m. yüksekliği 3.05 m.yi bulan mağaranın dibinde cılız, fakat içilebilir bir su kaynamaktadır. Pınarın üzerine bir kemer, çevresine de birtakım nişler açılmıştır. Antik çağda kutsal bir nitelik taşıdığı anlaşılan mağara ile ilgili herhangi bir bilgi edinilememektedir. Herodotos’a göre Notion bir Aiol kentiydi ve Aioller bereketli toprağa sahip, ancak havası İyonlarınki kadar güzel olmayan ülkede yaşıyorlardı. Notion da Kolophon gibi, Attika-Delos deniz birliğinin bir üyesiydi. Tarihi boyunca Notion bağımsız bir kent olduğu halde Kolophon’un bir parçası gibi görünmüştür. Örneğin Notion’a “Deniz üzerindeki Kolophon” ; “Yeni Kolophon” ya da “Güneydeki Kolophon” gibi adlar verilirken Kolophon kentinin adını ise eski ya da Kuzeydeki sözcükleri eklenerek iki kentin birbiriyle karıştırılması önlenmek istenmiştir. Kolophon’un tahribinden sonra sosyo-ekonomik yönden giderek çok güçlü bir konuma gelmesine karşın, Notion hiçbir zaman sikke basmamıştır. Kentin, Attika - Delos Birliğine ödediği verginin azlığına ve sikke basmamış olmasına bakıldığında, Notion’un, en azından Lysimachos dönemine değin, Kolophon’a kıyasla sosyo-ekonomik açıdan daha güçsüz bir konumda olduğu görülür. Kentin akropolünü çevreleyen 4 km uzunluğundaki kale kulelerle desteklenen sur Helenistik dönemde inşa edilmiş, Roma döneminde de onarılmıştır. Kentin bugün için saptanmış olan ve ikisi de antik limana açılan kapılarından biri kuzeyde, diğeri ise batıda yer almakta, ayrıca surun güneydoğu köşesinde bir de merdivenli giriş bulunmaktadır. Roma döneminde kentin, akropolün kuzeyinde yer alan tepenin eteklerine doğru yayıldığı anlaşılmaktadır. Kentin Hadrian döneminde büyük imar çalışmaları içinde olduğu ve Athena Pollias tapınağının bu dönemde inşa edildiği bilinmektedir. Helenistik tiyatronun da, yine bu dönemde Roma tiyatrosuna dönüştürüldüğü sanılmaktadır.
M.Ö. 4. yy.’ın üçüncü çeyreği içinde Anadolu’ya Büyük İskender ile gelen özgürlük ve barış dönemi, M.Ö. 323 yılında, onun ölümü ile son bulur. Bu tarihten itibaren Anadolu’daki Helen kentleri için çok karmaşık ve kanlı bir süreç başlar. M.Ö. 3. yüzyılda Kolophon ile Notion, bir ortak vatandaşlık anlaşması yaparak politik bir birlik oluşturdular. Bu döneme tarihlenen yazıtlarda sıklıkla Notion’da yaşayan Kolophon’lu bireylerin adları geçmektedir. Notion M.Ö. 218 yılında Pergamon kralı I. Attalos’a bağlanır. M.Ö. 196 yılında Suriye kralı Antiochos III’ün yönetimine girerse de M.Ö. 191 yıllarında tekrar Pergamon kralı Eumenes II’nin eline geçer. Apemeia barışı ( M.Ö. 188 ) ile de Magnesia savaşında Roma ve müttefiklerinin yanında yer aldığı için Notion’a özerk statü verilir. M.Ö. 133 yılında başlayan ayaklanma sırasında Aristonikos donanması ile Notion’a gelir, akropolü ele geçirir ve kenti Romalıların Asya Eyaletine dâhil eder.”
KLAROS
Bilicilik / Kâhinlik Merkezi
Tepedeki Notion ören yerinden araçlarımızı park ettiğimiz alana iniyoruz. Hulusi’nin el çabukluğu ile yaktığı ateşin üzerinde şişlere geçirdiğimiz sucukları kızartıp, ekmek arası yapıyoruz. Turşumuz, yoğurdumuz, rakımız, şarabımız keyfimizi tamamlıyor. Notion tırmanışının acıktırdığı karnımızı doyurduktan sonra ateşimizi özenle söndürüp çöplerimizde poşetleyip yanımıza alıyoruz.
Şimdi rotamız 2 km içerdeki kehanet ve bilicilik merkezi: Klaros. Anayoldan ayrılıp dar bir köy yoluna sapıyoruz. Karşımızdan gelen araçtan, el kol hareketleri ile kapalı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar ama zaten yol dar dönmek için Klaros’a kadar gitmemiz gerekiyor.
Tanrı ve kâhinler bizi seviyor sanıyorum. Biz araçlarımızı döndürmek için manevra yaparken ağzında sigarasıyla bir amcam geliyor ve cebinden anahtarını çıkarıp asma kilidi açıyor.
Bu arada bugün gördüğümüz antik kentler içinde düzenlemesi en iyi yapılmış ören yerindeyiz. Tel örgülerle çevrilmiş, güvenli bir girişi, düzenli bir otoparkı ve bekçisi olan bir ören yeri. Ören alanı da tertemiz ve bakımlı.
Akşam güneşinin yumuşak sıcak sarı ışıkları iyon sütun başlıklarına vuruyor. Kazı alanı sular içinde. Kehanetlerin yapıldığı tapınağa doğru ilerliyoruz. Birbirinden kalın duvarla ayrılmış tonozlu iki ayrı hücre mevcut. Kehanet için gelen kişi bunlardan birine merdivenlerle iner küçük bir labirent dehlizden geçtikten sonra karanlık hücrede beklermiş, diğer kemerli girişten de kahin gelir, kehanette bulunacağı kişiyi hiç görmeden kendi hücresinin içindeki havuzdan bir tas su içer ve kehanette bulunurmuş.
Biz oldukça düzgün yapıyı, kesme taşları inceleyip “ – Acaba o zamanki medeniyet bugünkünden ileri miydi?” diye düşünürken Hakan da bir yandan bize Klarosu anlatıyordu.
“ Klaros ören yeri Notion'dan ve denizden 1,6 km. kuzeyde Kolophon'dan 13 km güneydoğuda yerleşmiştir. Hiçbir dönemde bir kent olamamıştır. Kolophon'a bağlı topraklar içinde kalan Klaros, Apollon Tapınağı ve bunlarla ilgili diğer yapıları kapsar. Klaros'taki Apollon Tapınağı aynı zamanda kehanet yeri olduğundan Helenistik Dönem ve özellikle Roma Çağında çok ünlü idi.
Deniz yönünden gelenler, kutsal ormanın başlangıcında M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilmiş olan propylondan geçerek kutsal yola giriyorlardı. Yaklaşık kare bir yapı olan Propylon Dor düzenindedir. Krepis üç basamaklıdır. Tapınağa dönük yüzünde iki sütunu vardır. Sütunların iç yüzlerinde M.S. 2. yüzyılda işlenmiş olan yazıtlar bulunmaktadır. Bunlar Anadolu, Trakya ve Doğu Avrupa'dan Apollon kâhinine danışmak üzere gelen heyetlerin listesini kapsamaktadır. Bundan başka, Tanrı Apollon'a ilahiler söyleyen erkek ve kız çocuklar ile gençlerin adları da bu sütunlar üzerine yazılmıştır. Propylonun kuzeyinde kutsal yola ait bazı kaideler ile kaide temelleri bulunmaktadır. Yolun batısı tapınağa kadar kazılmıştır. Bu kısım geç dönemlerde inşa edilmiştir. Burada Roma Çağı ileri gelenlerine ve özellikle Romalıların Asya Eyaleti valilerine ait kaideler, steller ve heykelleri içeren ticari işlere ayrılmış bir küçük anıt sırası düzenlenmiştir. Bunların arasındaki en önemli anıt, bir zamanlar içinde üç heykelin bulunduğu 8 m. genişliğinde, bütünü ile iyi korunmuş, yarım daire şekilli bir exedradır. Propylon sütunlarının üzerindekilere benzer yazıtlara, bu yarım daire şeklindeki yapıda da rastlanmaktadır. Kuzeydoğuda ise Geç Roma Dönemi'ne ait olan evlerin kalıntıları görülmektedir. Kutsal yol, tapınağın doğu cephesinde sona erer. Homeros'un dizelerine göre bu kutsal yer önemli bir kült merkezi idi. Tapınak bir tepe üzerinde inşa edilmeyip bir düzlükte yer almıştır. Aslında Anadolu'daki büyük tapınakların ve özellikle İyon tapınaklarının çoğu düzlük üzerine yapılmıştır. İyon tapınakları bir düzlükte daha güzel görülür. Fakat bu kez nedeni bu olamaz. Çünkü tapınağın mimarisi Dor düzenindedir. Nedeni burada kutsal bir kaynağın ve ormanın bulunmasıdır. Kutsal alan, antik dönemde Ales ya da Halesos adını taşıyan ve İyonia'daki en soğuk suya sahip olduğu söylenen küçük bir ırmağın vadisinde kurulmuştur. Irmak çağımızda her kış taşmaktadır. Bu yüzden, yüzyıllar boyunca bıraktığı mil, kalıntıları büyük ölçüde örtmüştür. Nitekim tapınağın konumu bile son yıllarda öğrenilebilmiştir. Klaros bilicilik merkezi, Hıristiyan Döneminde de varlığını uzun süre koruyabilenlerden biridir. Sonunda tapınak bir deprem ile yıkılmış, kalıntılarını da zaman içinde ırmağın mili örtmüştür. Tapınağın bir deprem sonucu çöktüğü bilinmektedir. Fransız kazıları, suyun kesintisizce yükselmesi nedeniyle güç koşullar altında sürdürülmüştür. Ören yerinin çok geçmeden yine mil ile kaplanacağından korkulmaktadır. Yağışlar sırasında su, tapınağın döşemesine dek yükselmektedir. Tapınak 26 x 46 m. gibi büyük boyutlarda ve Dor düzeninde inşa edilmiştir. Uzun kenarlarında on bir, kısa kenarlarında ise altı sütun bulunan bir peripteros şeklinde inşa edilmiş olup, beş basamaklı bir Krepis üstündedir. Bazı sütunlar, başlıkları ve tamburları ile yerde yatmaktadırlar. Yedi sütun başlığı ile 150 tambur bulunmuştur. Sütunların çapı1,60 m'dir. Stilistik karşılaştırmalara göre tapınak 4. yüzyılın sonunda ya da Helenistik Dönem ‘in başında inşa edilmiş olmalıdır. Architrav üzerindeki yazıta göre peripteros, İmparator Hadrian zamanında tamamlanmıştır. En iyi korunagelmiş kısım tapınağın doğu cephesidir. Başka yapılarda kullanılmak üzere, batı taraftan çok miktarda taş alınmıştır.
Cella’da saptanan kalıntılardan bu yerde daha önceki devirlerde de Apollon'a ait bir tapınak bulunduğu anlaşılmaktadır.
Cella’nın içinde Apollon, Artemis ve Leto’nun kolosİal ölçüdeki heykellerinin büyük parçaları bulunmuş olup, bunlar günümüzde yerlerinde durmaktadırlar. Roma İmparatorluk Döneminde basılan Kolophon sikkelerinde görülenlere göre bu parçaları tamamlamak olasıdır. Paralar üzerinde Apollon oturmuş ve sol elini bir gitara dayamış olarak tasvir edilmiştir. Sağ elinde defne dallarından bir demet tutan Apollon ‘un solunda annesi Leto, sağında ise omuzunda okluğu ile kız kardeşi Artemis ayakta durmaktadır. Ele geçen parçalardan da gerçekten Apollon ‘un oturduğu, diğer iki tanrıçanın da ayakta durdukları anlaşılmaktadır. Var olan kalıntılar Apollon heykelinin 7-8 m. yüksekliğinde olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin bacağı 3,50 m. sağ kolu 3,35 m. uzunluğundadır.
Tapınağın yaklaşık 24,4 m. doğusunda, 9 x 18,45 m. ölçülerinde büyük bir mermer sunak yer alır. Yüzeyinde iki ayrı kurban masasının izleri vardır. Masalardan biri Apollon'a, öbürü Dionysos'a aittir. Ortak tapım bir kez daha Delhi’yi anımsatır. Apollon kışın üç ay süreyle Delhi’yi bırakıp, güneş ışığından yararlanmak üzere kuzey rüzgârının ötesindeki Hyperborealılar ülkesine gidince, yerine Dionysos geçmiştir. Klaros ‘ta ele geçirilmiş olan bir decretum'dan, Apollon'a adanmış bayramların her beş yılda bir kutlandığı anlaşılmaktadır. Tapınak ile sunak arasında kuzey-güney yönünde yerleştirilmiş 4 sıra halinde 100 adet hayvan bağlama bloğu bulunmaktadır. Üzerlerinde birer demir halkanın yer aldığı dikdörtgen formlu taş bloklar şimdiye dek bulunmuş olan tek örnektir ve kurban törenleri için yapılan düzenlemelerle ilgili bilgi vermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Sunağın kuzeyinde Dionysos'a adanmış, iyi durumda taştan bir güneş saati yer alır. Üzerinde Helenistik Dönem ‘den bir agoranomosun (agorayı yöneten) sunu yazıtı bulunmaktadır. Sunağın güneyindeki bir yazıt Cicero'nun kardeşi, Asya Eyaleti Valisi ûuintus Tullius Cicero adına dikilmiştir. Daha güneyde çok iyi korunmuş bir exedra ile taştan bir koltuk görülmektedir. Koltuğun kol konulan yerleri kanatlı yılanlar şeklindedir. Ana tapınağın kuzeybatısında İyon düzeninde küçük bir tapınak ve önünde sunak bulur. Tapınağın Klaros Artemis'ine adandığı, önündeki sunağın yanı başında ele geçen bir tanrıça heykeli üzerindeki yazıttan anlaşılmıştır. İ.Ö. 6. yüzyıl karakterleriyle kazınmış yazıt, heykelin Artemis'e sunulduğunu bildirmektedir. Sunuyu yapan kişi kültün ilk rahibi olduğuna göre tapınağın bu dönemde kurulduğu açıktır. Tapınakta bir kült heykeli ele geçmemiştir. Fakat sikkeler, Klaros Artemis'inin genel çizgileriyle Ephesos Artemis'ini andıran, kesinlikle Yunan dışı bir ikonografyaya sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu küçük tapınağın hemen yanında altı adet sunu taşı yer almaktadır. Bunlardan hepsi geç devirden olup, bir tanesi Poseidon Themeliouchos, bir diğeri de Miletli tanrıça Artemis Pythia için dikilmiştir. Kazılarda gün ışığına çıkarılan heykel ve kabartmalar İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmekte olup, çok güzel bir işçilik gösterirler. Bunlar arasında bir Helenistik friz parçası ile her iki elinde kurbanlık bir dana tutan Arkaik Dönem'e ait bir erkek heykeli özellikle belirtilebilir.”
Güneşin son ışıkları ile Klaros ’tan çıkıyoruz. Menderes üzerinden İzmir’e doğru yola devam ediyoruz.
Kolophon'un Atları ve Köpekleri
Kolophon'un toprakları Cumaovası düzlüğündedir. Arazi binicilik için çok elverişliydi. Kentin atlarıyla ün kazanmasına şaşmamak gerek. Öyle ki, kesin bir sonuca ulaşmaksızın sürüp giden çarpışmalarda, Kolophon atlıları hep belirleyici bir rol oynardı. "İşte" der Strabon, "bu yüzden, sorunu ivedilikle çözümlemek anlamında, 'meseleyi Kolophon'a havale etmek' deyimi kullanılır." Kolophon sözcüğü "doruk" ya da "sonuç" anlamına gelir. Bu yüzden bu deyim belki de atlarla ilişkili değildir.
Plinius, Kolophon’luların savaşta köpeklerden yararlandığını anlatır. Çünkü köpekler hem en güvenilir yardımcı gücü sağlamış hem de ücretsiz hizmet vermiştir. Söz konusu hayvanların bugün Anadolu'da yaşayan çoban köpeklerine benzemesi durumunda, düşmanların ne denli ürkütücü birer hasım ile karşılaşacakları açıktır.
Teos'ta ele geçen bir yazıt, gözetleme kulelerinde köpeklerden yararlanıldığına değinmektedir. Kolophon'da köpeklerden bir konuda daha bahsedilir. Yunan dünyasında bir eşi yalnızca Sparta'da görülen bir uygulama. Köpek kurbanı. En azından Pausanias'ın anlattıkları bu şekildedir. Yunan dünyasında bir hayvan kurban edilince, etini genellikle sahibi ve onun davetlileri yerler, özel bir pay rahip için ayrılırdı. Tanrıya da derisinden, yağından ya da kokulu bir tarafından bir parça sunulurdu. Neyse ki, bu kokuyu tanrılar özellikle severlerdi. Köpek, her yönüyle tam bir kurban niteliği taşır. Güzel bir yemekle karın doyurmak için bir fırsat değildir. Kolophon'daki töreye göre, hayaletler gönderip, yol kavşaklarında ruhlar hortlatan, yeraltının üç başlı tekinsiz tanrıçası Hekate'ye, geceleyin kara renkli bir dişi köpek sunulurdu. Sparta'da ise köpek kurbanı, savaş tanrısı için yapılıyordu.
Yazı: Mehmet Cengiz TÜMER - Hakan KILAVUZ
Fotoğraflar: Mehmet Cengiz TÜMER
Yorum yap