İYON GEZGİNLERİ ; GİRİŞ
24.03.2020İYON GEZGİNLERİ; GİRİŞ
Önsöz
Gnothi Seauton
Yüz yetmiş santim içinde dünyam. Bir ayaklarıma iner, bir gözlerime çıkar aklım. Ayaklarım Ege Denizi’nde ıslanır, saçlarımı Asya rüzgârı dağıtır. Gözlerim ufku tararken ayaklarım maziye basar. Yüz yetmiş santim içinde geçer ömrüm. Bin yıl ve bir dünya sığar ömrüme. Ne boyum küçük, ne bunlar büyük gelir boyuma.
Ömrümün ilk yirmi yılı tarihten korkarak geçti. Tarih, tarih dersi demekti ve hep mesafeli oldum. İkinci yirmi yılda kendimi aradım her yerde. Bazen müzikte buldum kendimi, bazen psikolojide. Bir ara felsefe ışık tuttu yoluma. Sonra tarihte buluverdim.
Tarih yolculuğunda yer ve zamanla sınırlamıyorum kendimi. Manisa doğumlu bir İzmir'liyim. Karadeniz Türkülerini seven bir efeyim. Tango dersi alırken sirtaki de çeker canım. Bin yıllık Anadolu vatandaşıyım, altmış bin yıllık dünya vatandaşı.
İnsan kendini ararken “Ya bulduğumda farkına varmayıp geçer gidersem?” korkusuyla birilerini istiyor yanında. Önce bir kişiyi kandırdım. Bir gece balıklar mide öz suyu ve rakı karışımında yüzmeye başladığında açtım konuyu. Nasıl bir reklam yaptıysam kendini arayanlar iki kişi olduk…
Hakan KILAVUZ
Yola çıkmadan,
Yola çıkmadan bu proje nasıl ortaya çıktı? ,Yapmak istediğimiz ne? , Varmak istediğimiz hedef ne ondan bahsedeyim.
İyon gezginleri projesi doğup büyüdüğümüz coğrafyaya merak, arkasından araştırma ve en sonunda hayranlıkla gelişti. Tarihler boyu çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış Ege Bölgesinde, özellikle İyon denilen halkların yaşadığı bölgede geçmiş yılların yaşamına ve o yılların azametine şahitlik eden muhteşem arkeolojik kalıntılar ve kentler bulunmakta.
Biz iki arkadaş yola çıkarken benim amacım bu iyon kentlerini fotoğraflamak ve bir iyon gezgini olarak bu kentleri hem bir gezi yazısı olarak hem de çok bilinmeyen niteliklerini ve efsanelerini içeren bir kitap yazmaktı.
Hakan Kılavuz’un amacı ise İyon kentlerini gezmeye başlamadan önce tarihini araştırmak ve sonrasında da bu kentleri dolaşırken hissettiği yoğun duygularla İyonyalı bir genç kız ile günümüzdeki amatör bir arkeoloğun fantastik aşk hikâyesini yazmaktı.
Ben amacımda belli bir noktaya geldim ama Hakan onu motive edecek yoğun duyguya ulaşamadı henüz. Ama O da projede üzerini düşeni yaptı ve okuyacağınız İyon kentlerinin tarihi akademik bilgileri O’nun çalışmasının sonucudur.
Ülkemizde basılı bir yayın için destekleyici bulmak zor olduğundan bu proje yaklaşık bir beş yıldır bilgisayarımın belleğinde kış uykusundaydı. Bu zorlu Korona Virüs Karantina günlerinde bir fırsat doğdu ve nitelikli yayınların paylaşıldığı bu ortamda sizlerle paylaşmak istedim.
Çalışmamızı aşağıdaki planda yayınlamayı düşündük. Bunu bir çeşit içindekiler / index olarak düşünmenizi rica ederiz.
Mehmet Cengiz TÜMER
İÇİNDEKİLER / İNDEX
İyon Kentlerinin Kuruluşu
Tarihsel Çağlar / Antik Çağlarda İyon Kentleri,
Bir Antik Kentin Bölümleri,
Ege Sözcüğünün Kökeni,
İYON KENTLERİ
1. Phokaia / Foça
İkinci en eski Athena tapınağı
2. Klazomenai / Urla
İlk Zeytinyağı İşliği
3. Erythrai / Ildırı
Kâhin kadınlar
4. Teos / Seferihisar
Dionysos Rahipleri
5. Lebedos / Ürkmez 6. Kolophon / Değirmendere
Atlar ve Köpekler
7. Ephesos / Selçuk
Farklı efsanelerde yedi uyurlar
Tuvalet, Kütüphane, Aşk evi
Antik dünyanın yedi harikası: Artemis tapınağı
8. Priene / Söke
Antik çağın yedi bilgesinden biri: Priene’li adalet bilgesi Bias
9. Miletos / Söke
Doğa filozofları. Antik çağda felsefe
10. Myus
En yoksul İyon kenti
11. Samos
Hera tapınağı
12. Khios
Efsanevi şarap
Kaynakça
İyon Kentlerinin Kuruluşu
EGE GÖÇÜ (MÖ 1200 - MÖ 1050)
Bizim halen Yunanistan olarak bildiğimiz bölgenin tüm dönemlerdeki adı Hellas, bu bölge halkının genel adı ise Hellen'dir.
Hellas'a MÖ 1200 öncesinde bölgeye Akhaia ve orada yaşayanlara Akhaioi denirdi. MÖ 1200'lerden itibaren Aka ülkesinden Ege'ye göçler başladı. Herodotos tarihinin 1. kitabının 145. bölümüne göre göç eden Akalardan kaçan İyonlardır.
Göçler başladığı yıllarda Anadolu'ya Troia ve Hitit uygarlıkları egemen idi. Göçler, Ege'deki bu uygarlıkların sonu oldu. Önce Troia Krallığı, ardından Hitit İmparatorluğu yıkıldı.
İYON KOLONİZASYONU
Ege göçü ile gelen Helen halkı kuzeyde Troia ile güneyde Lykia arasına yerleşti. Kuzeyden güneye yerleşen üç Helen halkı Aiol, İyon ve Dorlardır.
Herodotos 1. kitabının 142. bölümünde İyon kentlerinin adlarını sayar.
Miletos
Myus
Priene
Ephesos
Kolophon
Lebedos
Teos
Klazomenai
Phokaia
Samos
Khios
Erythrai
On iki İyon kenti Panionion denilen bir birliği oluşturdu.
Birlikteki on iki kentin dili Helen kökenli olmakla birlikte dört ayrı ağız vardı.
Karia: Miletus, Myus, Priene
Lydia: Ephesos, Kolophon, Lebedos, Teos, Klazomenai, Phokaia
Khios, Erythrai
Samos
KENTLERİN KONUMU
Kentlerin çoğu kendine ait bir yarımada üzerine kurulmuştur. Phokaia, karaya yakın adacıklara kurulmuştu. Bu adacıklar da karaya bağlanmıştı. Miletos tarafından kurulan Kyzikos ve Sinope kentleri de birer yarımada üzerindedir. Ancak bu iki kent, büyük yarımadanın kara bağlantısı üzerinde kurulmuştur. Her birini Ege Denizi'nin uğultulu dalgaları yalar. Bu sözcükler İlyada'da yer alır. Kolophon, biraz daha denizden içeriye kurulmuştur.
Bu deniz sevgisinin nedeni şüphesiz İyonların denizci olması idi. Ancak bir yandan da bir korunma içgüdüsü var bu işin içinde. İyonlar karadan gelecek tehlikelere karşı denize, denizden gelecek olanlara karşı karaya sığınıyordu.
Yarımadaların deniz kenarı olması dışında da yararları vardı. Bir yarımadaya üç liman yapılabilir. Birinin dalgalı olduğu durumlarda diğerine sığınılabilir.
İyon kentleri güneyde yer almaları sayesinde Aiollerden daha güçlü bir ekonomiye sahip oldu. Tarım ve balıkçılıkla geçinen Aiol kentlerinin yanında Akdeniz ticaretine açılan İyon kentleri zenginleşti.
Tarihsel Çağlar
Tunç Çağları MÖ 3300 / MÖ 2800 MÖ 1200
- Erken Tunç Çağı MÖ 3300 / MÖ 2800 MÖ 1900
- Orta Tunç Çağ MÖ 1900 MÖ 1400
- Geç Tunç Çağı MÖ 1400 MÖ 1200
Karanlık Çağlar MÖ 1200 MÖ 1050
Demir Çağları MÖ 1150 / MÖ 1050 MÖ 700 / MÖ 650
Erken Demir Çağı MÖ 1150 MÖ 900
Orta Demir Çağı MÖ 900 MÖ 750
Geç Demir Çağı MÖ 750 / MÖ 700 MÖ 650
Helen Çağları MÖ 1050 MÖ 130 / MÖ 30
Geometrik Dönem MÖ 1050 MÖ 700
Orientalizan Dönem MÖ 700 MÖ 550
Pers Egemenliği MÖ 550 MÖ 330
Helenistik Dönem MÖ 330 MÖ 130 /30
Bir Antik Kentin Bölümleri
AGORA
Kent meydanı. Pazar burada kurulur.
Başlarda köy niteliğindeki yerleşimlerde agorada yapılan bazı faaliyetler, zamanla kentlerin (polis) gelişimiyle farklı mekânlar oluşturulup oralara taşındı.
Spor faaliyetleri: Stadyum
Sanatsal gösteriler: Tiyatro
Tartışmalar: Meclis binası
AKROPOLİS
Akropolis, köyün en yüksekte kalan kısmıdır. Köy akropoliste kurulur, büyüdükçe aşağı doğru uzanır.
Akropoliste, feodal dönemde köyün beyinin köşkü varken feodalizmin bitmesi ile kent tanrı veya tanrıçasının evi bulunmaya başlar.
NEKROPOLİS
Ölüler kenti. Kentin mezarlığıdır. Çoğunlukla surların hemen yanında yer alır. Kent büyüdükçe surlar genişler ve mezarlık üzerinde yeni binalar yükselir. Bazen mezarlıklar bir anıt niteliği taşır, bazen de şehir içinde bir anıt ölüye atfedilir.
BOULEUTERİON
Meclis binası. Kent halkından seçilmişlerin kent hakkında karar almak için tartıştıkları yerdir. Tiyatro ile çok benzerlik gösterir.
Roma döneminde meclis önemini yitirince meclis binaları da odeion (müzik evi) gibi iş görmüştür. Bu günleri anımsatıyor.
THEATRON
Tiyatro. Tiyatral etkinliklerin sosyal hayata yön verdiği dönem için çok önemli bir yapıdır. Bugünün televizyonu gibi. Kimi zaman geniş katılımlı davalar, seçimler ve toplantılar da tiyatroda yapılmıştır.
Televizyon programlarının ratinglere göre tarz değiştirmesi gibi tiyatro da zaman zaman yapı değiştirir.
Helen tipi tiyatro: Yarım yuvarlak ve biraz daha dardır.
Roma tipi tiyatro: Amfi Tiyatro (çift tiyatro) da denilen yusyuvarlak, büyük bir arena alanıdır.
GYMNASİON
Spor salonu. Gençlerin eğitim alanıdır.
Gymnasionların ilk yıllarında şehrin gereksinimi olan askerler yetiştirilirdi. Paralı askerliğin yaygınlaştığı Helen yıllarından sonra eğitimin tarzı da değişti. Kimi zaman doğa bilimleri öğretildi, kimi zaman insanların buluştuğu bir kulüp oldu. İhtiyaçlara göre gymnasionların görünümü de farklılaştı. Kimine yemek salonu, kimine hamam eklendi.
ODEİON
Müzikevi. Başlangıçta tiyatronun bir parçası olan müzik, tiyatrodaki önemini kaybettikçe kendi özerkliğini kazanıp kendi mekânına sahip oldu.
PROPYLON
Ön kapı. Kentin, tapınağın veya başka bir yapının sembolik giriş kapısıdır. İhtişamlı, anıtsal nitelikli bir giriş kapısı.
STOA
Yapıyı çevreleyen sütunlu galeriler. Antik filmler için harika mekânlardır.
NYMPHEİON
Çeşme. Suların heykelleri yalayarak aktığı, küresel ısınmadan haberi olmayanların yaptığı dev yapılar.
HAMAM
Devrin zenginlerinin yıkandığı yapılardır. Su ve bina her yönden ısıtılır. Isıtma için nice ormanlar yok edilmiştir.
LATRİA
Tuvalet. Gereksinimlerin hep birlikte karşılandığı yapılardır. İnsanların birbirinden ve karşı cinsten utanmadıkları Roma döneminin tuvaletlerini bugün görenler hayretler içinde kalır.
Biraz da mitoloji...
Ege Sözcüğünün Kökeni
"Olmaz. Bir adam bir canavarı öldüremez."
Egeli ağzıyla konuşurken, derisi kalınlaşmış, güneş yanığı elini dizine indirdi. Yanında uzun uzun denizi seyreden daha genç arkadaşı itiraz etti.
"Yalnız değil ki bu adam. Koskoca Atina kralı Aigaios'un oğlu anlı şanlı kahraman Theseus. Yanında babasının iki düzine adamı var."
Yaşlı adam yavaş yavaş sinirleniyordu. Sesini yükseltti.
"Sen beni dinlemiyor musun? Minotauros canavarı Girit'teki koca labirentin içinde diyorum sana. Yirmi adam da girse labirente biri karşılaşacak canavarla. Girit halkından kaç kişi girmiş labirentin içine. Kim sıkıştırsa bir köşeye canavara yenilmiş. Onu alt ederse Theseus yapar dediler. Ama bir adamın becerebileceği iş değil bu."
"Ne yapalım yani. Babası düşünsün."
Yaşlı adamın çaresizliği öfkesini yatıştırdı. Artık daha sakindi.
"Babası oğlunu zor yollamış. Bu delikanlı ki ne savaşlara gidip sapasağlam geri döndü. Bu defa babası da ümitsiz galiba. Canavarı öldürüp gelirsen geminin direğine beyaz yelken çek demiş. Bir haftadır her gün gemiye binip limanın girişine gidermiş."
Kral Aigaios geminin burnunda ufku tarıyordu. Ne gelen vardı ne giden. Öfkeli adımları geminin bordosunu bir gidip bir geliyor, birkaç nefesinden biri öfleyerek çıkıyordu. Bir askerin getirdiği suyu içti. Geminin burnuna koydurduğu çıpanın yanına oturdu. Gözlerinden birer damla yaş süzüldü. Oğlunu kaç savaşa göndermişti. Yıllardır onun yanında gitmeyi bırakmış ama hiç bu kadar endişeli beklememişti. Büyük oğlunu ölüme mi göndermişti acaba. Bir baba, kral bile olsa bunu yapamazdı. Oğlunu ellerine verdikleri günü hatırladı. Elinde Atina'nın gelecekteki kralını mı tutuyordu, hayata tutunmaya çalışan oğlunu mu? Oğlunu karısından bile kıskanmış, günlerce annesinin ak memelerinden ak sütünü emerken bile oğlunu o tutmuştu. İlk kılıcını verdiğinde dünyaya geleli beş yaz geçmişti. Çocuk Theseus kılıcı kaldıramamış, kral baba kılıcın kabzasını tutarak destek olmuştu ona. Derin bir nefes daha aldı ve üfleyerek verdi.
Geminin direğinden bir askerin sesi duyuldu.
"Ufukta bir gemi var."
Kral Aigaios tüm cüssesiyle ayağa kalktı. Üzerindeki elbiseleriyle birlikte dev gibiydi. Dev gibi cüssesini döndürüp dev gibi gözlerini sonuna kadar açtı. Dev gibi ellerini siper edip ufku taradı. Bir noktaya baktı, baktı.
Siyah yelkenli gemi limana yanaşırken içinden sevinç çığlıkları ve kırmızı şarap damlaları yükseliyordu. Theseus sevinç naralarını babasının gemisine ulaştıramayacağını bilse de bağırdı.
"Baba. Minotauros canavarı cehenneme gitti."
Kral Aigaios eğildi. Sanki elbiseler içi boşalmış gibi geminin bordosunu süpürdü. Dev çıpanın ucundaki dev prangayı kalın bileğine geçirdi. Koca elleriyle çıpayı kaldırıp geminin yanından denize bırakıverdi. Koca gövdesi geminin kenarına çarparak denize sürüklendi. Paltosunun eteği gemiyi süpürüp indi denize. Siyah palto bir nokta gibi denizde kaybolurken birkaç asker atladı ardından. Soğuk denizde siyah nokta yok olup gitti.
Siyah noktadan bakan bir çift siyah gözün gördüğü ışık hızla azaldı. Ciğerlerinin üzerindeki basınç artarken derin bir nefes çekti Akdeniz'in tuzlu sularından. Ne ciğeri yandı ne gözleri.
Theseus, giderek yaklaştığı babasının gemisindeki kargaşayı farketti. Mutluluğunu haykırmak istedi. Sesi boğazında tıkandı. Başını kaldırıp yelkenine baktı. Kötü kaderi gibi simsiyah yelkeni gördü. Kalakaldı. Kıpırdayamadı. Ağlayamadı. Mavi denize baktı. Gözleri karardı. Denizi kapkara gördü.
Birkaç acılı kelime. Aigaios Pontos. Aigaion Pelagos.
Masmavi denize baktım. Ege denizi.
Devam edecek...
Fotoğraflar: Mehmet Cengiz TÜMER
Metin: Hakan KILAVUZ / Mehmet Cengiz TÜMER
,
Yorum yap