EVLİYA ÇELEBİ’NİN TARSUS’U
02.04.2019Türk ve dünya tarihinin en büyük gezgini ve en büyük seyahat kitabının yazarı olan Evliya Çelebi 25 Mart 1611 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Babası Kütahya’lı olup, Saray-ı Âmire’nin kuyumcubaşısı Derviş Mehmed Zıllî Efendi, annesi Sadrazam Melek Ahmed Paşa’nın akrabasıdır.
Evliya Çelebi, iyi bir eğitim almanın yanı sıra zamanının geçerli yabancı dilleri olan Arapça, Farsça ve Rumcayı öğrenmiş, bir miktar Latince dersi de görmüştür. Gezmeye düşkünlüğü dolayısıyla, bütün ömrü boyunca gezmiştir. Seyahatname boyunca defalarca ifade ettiği üzere, Rum, Arap ve Acem’de, İsveç, Leh ve Çek’te, 7 iklim ve 18 padişahlık yerini 51 yıl boyunca gezip dolaşmıştır. Bütün bu gezdiği coğrafyada 147 dilden kelimeler toplamıştır.
Resim-1:Evliya Çelebi
Evliya Çelebi’nin bugün Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve özgün metni 4.000 sayfa tutan 10 ciltlik seyahatnamesinden başka Şakaname diye bir eseri mevcut olup ancak bugüne kadar izine rastlanmamıştır. Evliya Çelebi’nin hayatına dair bildiklerimizin tamamı kendi anlattıklarıdır. 51 yıllık gezi hayatı boyunca devamlı not tutmuş, nerelere gittiğini, ne yaptığını, kimlerle görüştüğünü uzun uzun yazmıştır. Hangi tarihte ve nerede öldüğü kesin olarak tespit edilememiştir. Ancak, yalnızlık köşesine çekildiği Mısır’da 1685 tarihinden sonra öldüğü tahmin edilmektedir.
Resim-2: Evliya Çelebi
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Peygamber Hazreti Muhammed’i gördüğünü, ondan “şefaat ya Resulallah” diyerek şefaat isteyecek yerde şaşırıp “seyahat ya Resulallah” dediğini yazar.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Bağdad Köşkü Bölümünde bulunan 1-8. ciltleri yazarın el yazısı olduğu, ancak 9 ve 10. ciltlerinin orijinal nüshasının olmadığı kabul edilmektedir. Evliya Çelebi’nin ölümünden sonra Mısır’ dan İstanbul’a getirilen bu değerli eserin 9 ve 10. ciltlerinin çok yıpranmış olduğu ve zamanın hattatları tarafından 3 nüsha çoğaltıldığı belirtilmektedir. Bu çoğaltma nüshalarından biri tam metin olarak Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa Bölümü’nde, diğeri Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir Ağa Bölümü’nde, bir diğeri ise yine Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Bağdad ve Revan Köşkü bölümlerinde bulunmaktadır. Sonradan çoğaltılan bir cilt de İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
Resim-3:Seyahatname’nin kopya edilmiş bir örneği
Seyahatname, ünlü tarihçi Joseph v. Hammer tarafından ilim dünyasına tanıtılıncaya kadar kütüphanelerde saklı kalmıştır. 1843 yılında Müntehabat-ı Evliya Çelebi adıyla ilk seçme yayınlanmıştır. Tam metin olarak 1896 yılında tarihçi ve İkdam Gazetesi sahibi Ahmed Cevdet tarafından yayınına başlanmış ve 1900 yılına kadar ilk 6 cildi yayınlanmıştır. Kilisli Rifat [Kardam] tarafından hazırlanan 7 ve 8. ciltleri 1928 yılında Türk Tarih Encümeni tarafından, 9 ve 10. ciltleri ise 1935 ve 1938 yıllarında Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştır. Bu seride yayınlanan ciltlere Pertev Paşa Bölümü’ndeki nüsha esas alınmıştır. Bu tam metin olarak ilk yayını ne yazık ki sansüre uğramış, olur olmaz kısımlar çıkarılmış, atlanmış, kelimeler değiştirilmiş ve bazı kelimeler de yanlış okunmuştur. Hem ülkemizde, hem de yabancı ülkelerde yapılan yayınlar bu sansürlü ve eksik yayın esas alınarak yapıldığından pek çok yeni yanlışı da beraberinde getirmiştir.
Resim-4: Evliya Çelebi seyahat ederken resmedilmiş gravürü.
Seyahatname ilk baskısına başlandığı 1896 yılından tam 100 yıl sonra ilk ciddi yayınına kavuşmuştur. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Bağdad Köşkü Bölümü’nde bulunan ve Evliya Çelebi’nin kendi el yazısı olduğu kabul edilen esas nüsha esas alınarak Yapı Kredi Yayınlan tarafından yayınlanmıştır. 1996 yılında yayınlanan ilk ciltten 11 yıl sonra, yani 2007 yılında bu dünya çapındaki eserin tüm ciltlerinin yayını tamamlanmıştır.
Resim-5: Yapı Kredi Yayınlarından basılan Seyahatname.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Tarsus’la ilgili bölüm 9. cilttedir. Eserlerinden bu bölümleri yazarken ömrünün son yıllarında olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi 6 ay İstanbul’da kalınca çok sıkılmış ve içine tekrar seyahat etme ateşi düşmüştür. Yaşının ilerlemesi dolayısıyla artık hac görevini de yerine getirmek istemektedir. Yine gördüğü bir rüya üzerine İstanbul’dan ayrılıp Mekke ve Medine yollarına düşer. Bildiğimiz kadarıyla Evliya Çelebi’nin İstanbul’u son görüşüdür. Zira hacdan dönüşte Mısır’a geçmiştir.
Resim-6: Seyahatname’nin Tarsus’un anlatıldığı 9. cildi.
İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Bursa üzerinden Kütahya’ya geçer. Kütahya yazarımızın ata yurdudur. Şehrini gezip gördükten sonra Uşak üzerinden Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli, Antalya, Karaman, Tarsus, Adana, Antep, Kilis, Halep, Şam, Kudüs, Sayda yolunu takip ederek Medine’ye ulaşır. Medine ve Mekke’de hac farizasını yerine getirdikten sonra hac kafilesiyle Mısır’a döner. Bu cilt bir nevi hac rehberidir. Birkaç Anadolu şehri sayılmayacak olursa seyyahımızın takip ettiği yol hac alaylarının gittiği yoldur. Tarsus’ta eskiden kara yoluyla hac’ca gidenlerin mutlaka ziyaret ettikleri şehirler arasındadır. Evliya Çelebi bu gezisinde nerelerin ziyaret edilmesi gerektiği, kimlerin nerelerde yatmakta olduğu, ziyaretin ve haccın uyulması gerekli olan kurallarını, dualarını ve adabını bir bir anlatmaktadır.
Evliya Çelebi, bir yazar olarak, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsemiştir. Kullandığı dil, akıcı, sürükleyici ve yer yer eğlenceli ve alaycıdır. Evliya Çelebi, yazılarında sadece gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını aktarmaz, aynı zamanda onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katar. Anlatımını belli bir zaman süresiyle kısıtlamaz, zaman kavramları geçmiş, şimdiki ve gelecek arasında iç içe geçmiştir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, kim tarafından yaptırıldığı veya onarıldığını da yazar. Seyahatname’nin bir özelliği de gidilen yerlerde yaşayan halkın sosyokültürel, ekonomik, demografik özelliklerine de yer vermesidir.
Resim-7:Tarsus’un kapılarından bir tanesi
Tarsus, “Takyanus” yapısıdır ( Roma İmparatoru Decius (249-251) ya da Diokletianos (283-306) zamanında yapılan). Ondan sonra, İspanya’nın istila edildiği tarihte (M.S. 711), yeniden yaptıran Tarsus bin Rum bin Baklan bin Sam bin Nuh’tur. Daha sonra Reşid tarafından onarılmıştır derler. Halife kol gücü ile fethedip tüm eski kapı ve duvarları yeniden onarmıştır. Adana Eyaleti’nde Sancakbeyi tahtıdır. Beyin hassı 235.260 akçedir. Kanun üzere cebellileri (zırhlı askerleri) ile 1.059 küçük tımar sahibi ve 43 büyük tımar sahibi vardır. Tümünün kanun üzere cebelileriyle paşasının askerleri 2.200 olup nakibüleşrafı, şeyhüislamı, kethüdası, yeniçeri serdarı, dizdarı ve 45 askeri vardır. 150 akçelik kasaba olup sancağında toplam 5 kaza vardır. Tarsus’un doğusunda Kasun, kuzeyinde Bulgar Yaylası altında Ulaş, batısında Gökçeli ve Tırmız Kalesi ve onun batısındaki Elvanlar bu kazalardandır. Bu kazaların beşini de ziyaret ettik. Tarsus Sancağı’nda gördüğümüz kaleler bunlardır; Ramazanoğlu Yaylası içinde Kasun Kazası’nda Külek Kalesi, Ulaş Kazası’nda Nemrun Kalesi, Gökçeli Kazası’nda Geriboz Kalesi. Tarsus Kalesi bir düzlük üzerinde denizden bir saat uzaklıkta daire biçiminde olup Halife Me’mun yapısıdır. Çevresi 5.000 adım, iki kat sağlam bir kaledir. Tümüyle hendekle çevrilidir. Üç kapısı güneydedir. Geriboz kapısının iki yanında aslan, kaplan ve ejderha suretleri vardır ki sanki canlıdır. Bu garip ve acayip eserlerin tümü mermer taşından yapılmıştır. Yine bu kapının iki yanında beyaz mermer kitabeler içinde renk renk küfi yazı ile Arapça ve Süryanice yazılmış görmeye değer yazılar vardır ki insan hayran kalır. Tüm gezginler bunları okuyup bir büyü çıkarmaya çalışırlar. Halkı, Halife Me’mun’un Mısır’dan getirdiği hazine ile bu kaleyi yaptırıp tüm hazinesini tılsımlayarak bu kapıda gizlediği kanısındadır. Batısında iskele kapısı, doğusunda Adana kapısı vardır. Kalenin içi 3 mahalledir. 300 toprak örtülü ev vardır. 15 mihrabının en güzeli ve süslüsü İbrahim Halife Camii’dir ki övgüsünde dil kısır kalır. Uzunluğu 200 ayaktır. İçinde summaki (ebruli, sert ve parlak değerli bir taş), ham mermer ve mermerlerden yapılmış 16 sütun üzerinde tonoz kubbeler vardır. Caminin iç duvarlarında çepeçevre iki insan boyu yüksekliğindeki renk renk summaki, ebru döşelidir. Kubbeleri renk renk kandiller ile süslüdür. Her kubbe üzerinde alemler vardır. Ortasında Hz. Kaffah gömülüdür.
Eski cami ise kiliseden bozmadır. Kapısı üzerindeki Süryanice Kitabeden Hz. Peygamberden 300 yıl önce yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu iki camiden gayrileri mescitlerdir. Tarsus’ta ayrıca 6 medrese, 7 sübyan mektebi, 2 hamam, 2 han, ve 317 dükkan vardır. İbrahim Halife Camii’ne bitişik 80dükkanlık kâgir bina şehrin bedestenidir. Tüm sokakları kaldırımsızdır. Çünkü temiz kumluk yollar olduğundan asla çamur olmaz. Bu kale içinde Bulgar Nehri geçip Akdeniz’e karışır. Bu şehrin suyu ve havası ağır olduğundan bahardan sonra şehirde bir tek kişi kalmayıp Bulgar Yaylasına çıkarlar. Şehirde sadece Paşa Voyvodası, beş-on adam ile kapıları kapatıp şehri korurlar. Bir şey kaybolduğunda öderler, yasaları budur. Bu kalenin kuzey köşesinde küçük bir iç kalecik olup gayet bayındırdır. Bu şehir halkı tümüyle Türkmen’dir. Yer yer Türk olmayan unsurlar ve Arap Fellahları da bulunur. Mimarileri Arabistan tarzıdır. Tatlı limonu, turuncu, zeytini, inciri, narı, hurması, selvi ağaçları, şeker kamışı ve pamuğu ünlüdür. Toprağı bol ürün verir, çok iyi manda yeridir.
KAYNAKLAR
1-Uğur Pişmanlık-Burak Köroğlu. Gezginlerin Gözüyle Tarsus. Arkeoloji ve Sanat Yayınları. İstanbul, 2012
2-Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı. Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi. YKY Yayınları. İstanbul, 2013
3-www.vikipedia.org. Seyahatname (Evliya Çelebi)
4-www.ttk.gov.tr. tarihveegitim.Evliya Çelebi
5-www.seyahat.mynet.com.50 yıllık gezgin evliya çelebi ve seyahatnamesi
Yorum yap