BATI KARADENİZ KIYISI VE KÜRE DAĞLARI MİLLİ PARKI BÖLÜM.4 ŞENPAZAR, AZDAVAY PINARBAŞI; KANYONLAR, ŞELALELER, SONBAHAR…
05.12.2020BATI KARADENİZ KIYISI VE KÜRE DAĞLARI MİLLİ PARKI
BÖLÜM: 4
ŞENPAZAR, AZDAVAY PINARBAŞI; KANYONLAR, ŞELALELER, SONBAHAR…
Bugün Cide’ye veda zamanı. Artık sahilden ayrılıp içerilere doğru gideceğiz. Bugünkü rotamızda ilk hedef Aydos Kanyonu Seyir Terası ardında Şenpazar ilçesinin girişindeki Poyracık şelalesini görüp Azdavay’a doğru devam edeceğiz. Azdavay’da Çatak Kanyonu Cam Terası, Medil Mağarası ve yetişebilirsek Azdavay’ın pazarında yerel giysileri ile Azdavay kadınlarını görüntülemek istiyoruz.
Cide’den ayrılıp bir on km sonra Aydos Kanyonu Seyir Terası 6 km levhasından anayoldan ayrılıp orman yoluna giriyoruz. Dün akşam yağan yağmur sonrası yer yer balçık olmuş yoldan hafif off road tadında ilerleyip bir noktada aracımızı bırakıp 250 – 300 m patikada yürüyerek seyir terasına ulaşıyoruz. İki köşesinde bir metrekarelik cam terasta yapılan seyir terasında metrelerce aşağıda uzanan kanyonu denize kadar takip etmek mümkün. Muhtemelen dün akşamüstü gittiğimiz Aydos Yalısına açılıyordur.
Şenpazar’a çok güzel bir yoldan 40 dakikalık yolculukla ulaşıyoruz. Şenpazar’ın hemen girişindeki köprüden sağa, toprak yola dönüp 4 km kadar tırmanınca Poyracık Şelalesi tabelasının yanında aracımızdan inip kayalara ve ağaçlara çizilmiş, kırmızı beyaz boya ile işaretlenmiş patikadan orman içinde dik bir rampadan yaklaşık bir kilometre kadar iniyoruz. Dere üstüne kütüklerden ve ağaç dallarından yapılmış köprüleri, merdivenleri dikkatlice geçerek şelaleye ve şelalenin oluşturduğu küçük göle ulaşıyoruz. İçimizdeki duygu burayı sanki ilk kez biz keşfediyormuşuz duygusu… o kadar bakir.
Yola devam. Sonbaharın tüm güzelliğini yansıtan ormanların eşliğinde Azdavay’a ulaşıyoruz. Yemek molasını Çatak Kanyonu sonrasına bırakıp ilçenin çıkışındaki Çatak Kanyonu Seyir Terasına giden yola yöneliyoruz. 4 km sonra iyi düzenlenmiş parke taşı döşeli otoparkta aracımızı bırakıp orman içi patikadan yürüyeceğiz. İnişli çıkışlı yaklaşık 300 m yürüdükten sonra Çatak Kanyonu seyir terasına varıyoruz. Haşmeti ile etkileyen Çatak Kanyonunun üzerinde olmak ve ayağınızın altında metrelerce aşağıdaki kanyon tabanını seyretmek çok etkileyici. Cam terasın hemen yanındaki kafede kahvemizi içerken Kaymakam, Belediye Başkanı ve beraberindeki heyet bir etkinlik için geliyorlar. Kaymakam Bey hiç bakmadan geçse de Belediye Başkanı siyasetçi olmanın alışkanlığı ile durup selamlaşıyor, ayaküstü sohbet ediyor.
Saat 15.00’e geliyor. Azdavay’a dönüp öğle yemeği yiyecek bir yer bulmalı dağılmadıysa pazarını gezmeliyiz. Hemen Pazar girişinde bir esnaf lokantası buluyoruz. Yemek sonrası pazara giriyoruz. Hanımlar her kadın gibi tezgâhlara dalarken biz yerel giysili Azdavay kadınlarını arıyoruz ve bir tane buluyoruz. Biraz sohbet edip, eşinin de iznini alarak sosyal medyada paylaşmamak sözü ile fotoğrafını çekiyoruz. Saatin ilerlemesiyle bugünün son hedefi Medil Mağarasını ziyaret etmek için pazardan ayrılıyoruz. Çatak Kanyonu Cam Teras yol ayrımındaki Medil Mağarası 4 km yazan tabelanın gösterdiği yola giriyoruz ama yol bitip anayola bağlanıncaya kadar bir daha ne bir tabela ne de mağarayla ilgili bir iz göremiyoruz. Bu, bu rotada bulamadığımız ikinci mağara oluyor.
Pınarbaşı’na kadar önümüzde daha yarım saatlik bir yol olduğu için Azdavay’dan ayrılıyoruz. Yine çok güzel sonbahar ve orman manzaralı yol üzerinden ara ara fotoğraf molaları vererek Pınarbaşı’na varıyoruz.
Pınarbaşı 2500 nüfuslu küçük bir ilçe. Bir meydan ve bu meydana + şeklinde açılan 500 er metre uzunluğunda dört caddeden oluşuyor. Küçük bir ilçe olması nedeniyle konaklama sıkıntısı mevcut. Bizim de zor yer bularak konakladığımız bir otel, belediyenin yaptığı fakat henüz işletilmeyen bir apart otel, bir konak ve öğretmen evi var. Yakın gelecekte eminim ki bir turizm patlaması olacak ve bunu karşılamak için yeni tesisler yapılacaktır. Çünkü Horma Kanyonu, Valla Kanyonu, Kerpe Tepesi Seyir Terası, Ilıca Şelalesi ve Ilgarini Mağarası ile doğa turizmi açısından eşsiz yerler barındırıyor.
Pınarbaşı mutfağı da kendine özgü tatları barındırıyor. Dağlarda yetişen kızamık bitkisinin meyvelerinden yapılan Kara Çorba, bir çeşit tirit diyebileceğimiz yufka ekmeği ve tavuk etinden yapılan Banduma, peynir dolgulu mantı bu ilçeye özgü tatlar ve bu küçük ilçede bunlar yiyebileceğiniz 5 adet lokanta mevcut. Biz kaldığımız sürece hepsini denedik.
Pınarbaşı’ndaki ilk günümüzde sisli bir havaya uyanıyoruz. Biz kahvaltımızı yaparken sis hafiften dağılıyor ve havada serinlediği için kışlık giysilerimize geçiyoruz. Kahvaltı sonrası 5 km mesafedeki Horma Kanyonu Yürüyüş yoluna gideceğiz. Horma Kanyonu’na 2016 yılında başlayan çalışmalarla kanyon duvarlarına monte edilen ve yer yer kanyon tabanında 50 – 60 yüksekte seyreden 3 km uzunluğunda yürüyüş platformu yapımına başlanmış ve 2019 yılı sonlarında tamamlanmış. İçinden Zarı çayının aktığı bu derin kanyon sonunda Ilıca Şelalesine açılıyor. Kanyon’un giriş yerinde çok geniş bir otopark, henüz açılmamış olan hediyelik eşya, yeme içme mekânları, tuvaletler, mescit ve üç katlı seyir terası yer alıyor. Aracımızı park ettikten sonra öncelikle seyir terasından vadiyi ve kanyonu seyrettik. Daha sonra kişi başı 6 TL ödeyerek kanyona giriş yaptık. Kayaların, endemik bitki örtüsü ve küçük çavlanların eşliğinde heyecan veren bir yürüyüş gerçekleştirdik. 3 km’nin sonunda muhteşem bir şelaleye Ilıca şelalesine vardık. Bu noktadan sonra iki seçeneğiniz var ya aynı yoldan geri döneceksiniz – ki bunun için girişte aldığınız biletleri atmayın, tekrar girişte soracaklar – ya da 400 m uzaklıktaki Ilıca Köyünden taksi ile Pınarbaşı’na geri dönmek. Bunun ederi de yaklaşık 50.00 TL. Biz aynı heyecanı tekrar yaşamak ve doğa yürüyüşü yapmak için yürüyüş yolundan geri dönmeyi tercih ettik.
Öğle yemeği için Pınarbaşı’na dönüyoruz. Başka bir lokantada yine kara çorba ve yanında mantısını deniyoruz. Buranın kara çorbası akşam yediğimize göre daha lezzetli. Öğle yemeği sonrası Kerpe Tepesi Seyir Terası ve Valla Kanyonu Muratbaşı Burgu Seyir terası var. Kerpe Seyir Terası Ilıca köyünden sola döndükten sonra 16 km. Tabelayı takip ediyoruz. En son 5,6 km tabelasını gördükten sonra bir yerleşim yerinden geçiyoruz ve asfalt yol bitiyor. Genişçe bir orman yoluna giriyoruz. Bir süre ilerledikten sonra yol ikiye ayrılıyor. Birisi sağa dönüyor diğeri önümüzde tırmanıyor. Seyir tepesinin yüksekte olacağı düşüncesiyle rampaya vuruyoruz. Yol iyice daralıp bozuluyor. Bir noktada kesilmiş odun yığınları yolumuzu kesiyor. Çalışan orman işçisi bize geçebileceğimiz kadar yol açıyor, selam verip Kerpe tepesi seyir terası yolunun burası olup olmadığını soruyoruz. Şansımıza Suriyeli çıkıyor, aşağılarda bir arkadaşına sesleniyor, soruyor. Oradan evet yanıtını alınca 2 km daha gidiyoruz, yolculuk artık tam anlamıyla Off Road'a döndü. Bir noktada bu kadar bilinen bir yerin yolunun böyle olmayacağına karar verip geri dönüyoruz.
Orman yolu bitip tekrar asfalt yola vardığımızda tesadüfen sökülmüş bir tabela direği ve buradan aşağıya inen yeni parke taşı döşenmiş bir yol görüyoruz. Aradığımız yolun bu olduğuna kanaat getirip yola giriyoruz. 500 m sonra parke taşı bitiyor çaşıt taşı dökülmüş zeminde bir süre daha gidiyoruz ama daha sonra risk almaktan vazgeçip geri dönüyoruz. Burası da bu rotada bulamadığımız üçüncü hedef oluyor. Saat dörde yaklaştığı ve hava kararmaya başladığı için Valla Kanyonu’nu da sabaha bırakıp Pınarbaşı’na geri dönüyoruz.
Sabah kahvaltı sonrası otelimizden ayrılıyoruz. Pınarbaşı’ndan ayrılmadan Valla Kanyonu Muratbaşı Burgu Seyir Terasını ziyaret edeceğiz. Yaklaşık 28 km mesafede bir kısmı asfalt bir kısmı stabilize yoldan ilerleyerek hedefimize varıyoruz. Aracımızı yine köy içinde bırakıp seyir terasına kadar 1 km lik bir patikayı yürümemiz gerekiyor. Sonbahar manzaraları eşliğinde bir süre yürüdükten sonra orman içine giriyoruz. Patika burada parke taşı döşenmiş genişçe bir yola dönüyor, sağ tarafımız Valla kanyonu. Parke taşı yol bitince bu kez ahşap bir yoldan önümüzde yükselen burgu terasa doğru yürümeye devam ediyoruz. Dünyanın en derin ikinci kanyonu olan Valla Kanyonuna bir kartal gibi yukarıdan bakıyoruz. Yıllar önce bu kanyona girip, haber alınamayan ve günlerce kurtarma çalışmalarını basından izlediğim günleri hatırlıyorum. Aynı orman yolundan geri dönüp Erol’un yerinde sonbahar ve vadi manzarasına karşı odun ateşinde demlenmiş çayımızı keyifle içiyoruz. Ve yolu düşen herkese bu mütevazi cay bahçesinde yine çok naif ve mütevazi insan Erol’da bir çay içmesini, eğer öğle vaktiyse gözleme yemesini mutlaka öneririm.
Pınarbaşı programımızı yarım gün gecikmeyle tamamlayıp Pınarbaşı’ndan sarımsak ve Çam kozalağı reçelimizi alıp Daday üzerinden Kastamonu’ya doğru hareket ediyoruz.
Kastamonu’ya 16 km kala görmek istediğimiz bir yer daha var. Kasaba köyündeki Mahmut Bey Camii. UNESCO Dünya Mirası aday listesindeki camii, Candaroğlu Beyliğinin ahşap mimari sanatında ulaştığı zirveyi gösteren Kastamonu’nun olduğu kadar Türkiye’nin de en estetik eserlerinden biridir. 1366 yılında Candaroğlu Beyliği Emiri Kötürüm Beyazıd’ın kardeşi Mahmut Bey tarafından yaptırılmıştır. Mahmut Bey Camiinin en önemli özelliklerinden biri muhteşem oyma sanatı ile süslenmiş giriş kapısıdır. Mahmut oğlu Nakkaş Abdullah tarafından yapılan kapı, geometrik ve bitkisel detaylarla süslenmiştir. Bugün yerinde imitasyonu bulunmaktadır. Orijinali Kastamonu Etnografya Müzesinde sergilenmektedir.
Camiinin ünik özelliklerinden birisi de üç farklı seviyede dört mahfil kurgusudur. Cami, Anadolu’daki 13. Ve 14. Yüzyıllardaki ahşap destek ve örtü sistemine ait yapılar içinde, bezemeye zemin oluşturan mimari kurgu ve bezeme programı açısından ünik bir yapıdır. Dönemi içerisinde inşa edilmiş ve günümüze özgün halde ulaşan tek yapı olması nedeniyle büyük bir öneme sahiptir.
Bu muhteşem mirası hayranlıkla gezdikten sonra kapıdaki güvenlikle sohbet edip Kastamonu’da Kuyu Kebabı yiyebileceğimiz yerin tarifini alıyoruz. Kastamonu’ya girmeden tarif edilen yerde Kuyu kebabı yemek için oturuyoruz.
Tam kebaplarımız geldiğinde İzmir’deki 6,9 luk depreminin haberini alıyoruz. Yemekleri unutup İzmir’deki yakınlarımıza ulaşma çabasına giriyoruz. İyi oldukları bilgilerini aldıktan sonra soğuyan ve donan kebapları bırakıp Kastamonu da kalacağımız Şerife Bacı öğretmen evine gidiyoruz.
Bu arada gökyüzü de İzmir için ağlıyor.
Yazı ve Fotoğraflar:
Mehmet Cengiz TÜMER
Yorum yap