5 GÜNDE KUZEY İTALYA BÖLÜM 1: BOLZANO & SOPRABOLZANO
28.08.2021Kongreler ve Tepecik Gezi Topluluğu ile yaptığımız geziler dışında Avrupa’ya yalnız başımıza çıkacağımız ilk geziydi. Birçok şey için ilkti. Biletlerimizi 3 ay önce www.kayak.com dan internet üzerinden satın almıştık. ( Münih 122 $/kişi gidiş dönüş) Elimizde mail adresime gelen referans numarasından başka bir şey yoktu.
Programımızı da Canburak’la birlikte kendimiz yapmıştık. İki gün Bolzano’da, iki gün Verona’da iki gün Milano’da kalacaktık. Hostel ve otellerimizi de internetten Canburak ayarlamış ve rezervasyonları yaptırmıştı. Bütün gezimizi Trenitalia’nın regional tren tarifesine göre ayarlamıştık.
Yola çıkmamıza bir gün kala bizi Münih’te karşılayacak olan Ayzet Teyze telefonla arayarak Münih _ Bolzano EN (Euronight) treninde yerimizi ayırtıp biletimizi aldığını haber veriyordu. Yalnız bir sorun vardı. Münih bu yıl son 60 yılın en soğuk kışını yaşıyormuş ve çok fazla kar ve buzlanma varmış. Bir gün önce bütün Münih inişleri iptal edilip Nurnberg’e yönlendirilmiş, böyle bir şey olursa treni kaçırabileceğimizi söylüyordu. Yapacak bir şey yoktu, eğer Münih’e inemezsek programımız bir gün sarkacaktı.
Bu tedirginliklerle Adnan Menderes Havaalanına gittiğimizde; Check-in de hiçbir sorunla karşılaşmadan biletimizi ve uçuş kartımızı aldık. Sadece direk uçuşlara açıktı, bağlantılı uçuşları almıyorlardı. Bir süre sonra onları da aldılar. Uçağımıza binerken bizi karşılayan hostesimiz biraz önce Kaptan Pilot’un Münih ile konuştuğunu, bir pistin daha açıldığını ve bir sorun olmadığını müjdeliyordu.
Güzel bir uçuşla karlar içindeki Münih’e indik. Ayzet Teyze bizi havaalanında karşılayıp metro ile Münih Hbf’e götürdü. Trenimizin kalkmasına iki saat vardı. Eşyalarımızı emanete bırakıp Münih’in Old Town kısmını gezmeye çıktık. Sokak ışıkları, bu ışıklarda uçuşan kar tanecikleri, buz ve kar içindeki bembeyaz sokak ve meydanlar, Faşing nedeniyle rengârenk giysiler içindeki Almanlar, bir masal gecesi gibiydi. Saat sekizde tüm dükkânlar kapandığı için Mc Cafede sıcak bir kahve içerek kendimize geldik.
Kahveden sonra tekrar Gara döndüğümüzde eşyalarımızı alıp trenimizin kalkacağı peronu bulduk. Trenimizin 40 dakika rötarlı kalkacağını öğrenince Ayzet Teyzeyi yolcu edip Trendeki yerimize yerleştik. Önümüzde dört saatlik bir tren yolculuğu vardı.
Kompartımanımızdaki diğer koltuklara oturan iki esmer vatandaş yüzünden tedirgin ve uykusuz bir yolculuktan sonra gecenin ikisinde buz gibi bir rüzgârın estiği, inin cinin top oynadığı Bolzano İstasyonuna indik ve Canburak’la buluştuk. Hemen istasyonun karşısındaki Youth Hostel Bolzanoya geçtik ve girişimizi yapı oda anahtarımızı aldık. Kapıyı açtığımda içerde beni bir sürpriz bekliyordu. İki ranzadan birinin alt katında bir adam uyuyordu. Oysa biz oda da yabancı olmasın diye üç kişi olmamıza rağmen dördüncü yatağın parasını da ödeyip odayı kapatacaktık. Rezervasyonu yapan kişini bunu not almaması nedeniyle diğer resepsiyonist o yatağıda birine veriş. Başka da boş yer olmadığı için yapacak bir şey yoktu ve bir ilk daha gerçekleşti. Ben eşim, oğlum ve bir yabancı aynı oda da kaldık.
Sabah uyanıp kahvaltımızı yaptıktan sonra fotoğraf makinemizi ve erzak çantamızı alıp dışarı çıktık. Dört tarafı Dolomitlerle çevrili olan Bolzano’ya güneş geç ulaştığı için rüzgârla birlikte keskinliği daha da artan bir sabah ayazı vardı. Bolzano’yu gezmeyi öğleden sonraya bırakıp hemen yüz metre ilerdeki Teleferik istasyonundan teleferikle SupraBolzano’ya çıkmaya karar verdik. 10 dakika süren güzel manzaralarla dolu teleferik yolculuğundan sonra SupraBolzano’da bizi aşağıya göre 5 derece daha soğuk ama pırıl pırıl güneşli ve rüzgârsız bir hava karşıladı.
Dolomitler ...Teleferikten...
Alp Dağlarının güney yamaçlarını oluşturan Dolomitler bölgesindeydik. Ritten denilen kayak merkezi. Bu bölge ve Bolzano aslında Avusturya’ya ait, Alman mimarisinin, Alman yaşam tarzının hâkim olduğu ve Almanca konuşulan bir bölge. Her afiş, sokak tabelaları, dükkân tabelaları, trafik levhaları Almanca ve İtalyanca yazılmış. Halk da İtalyan’dan çok Alman ırkının özelliklerine sahip. 2. Dünya Savaşından sonra sınır çizilince bu bölge İtalya tarafında kalmış. Otonom bir bölge hem İtalya’dan hem Avusturya’dan ekonomik destek alıyor. Zengin ve yaşam standardının yüksek olduğu bir bölge.
Teleferik istasyonunun hemen karşısından kalkan ve beş istasyonluk küçük bir parkuru olan trene biniyoruz. Karlar içindeki ormanda ilerleyerek masalsı şatoların arasından geçerek yaklaşık on beş dakikalık bir yolculukla son istasyonda iniyoruz. Etrafımızda turist otobüsleri, kayaklarını ve snowboardlarını arabalarına yüklemiş insanlar dolu. Doğal malzeme, tahtadan yapılmış bilgilendirme yön levhaları bol miktarda. Bunlardan birinin gösterdiği 24 dakikalık mesafedeki bizim peribacalarına benzeyen Erdpyramiden Piramidi de Terra'ya doğru yürüyoruz.
Karlar içindeki orman, Dolomitler, ve villa manzaraları arasında yarım saatlik güzel bir yürüyüş yapıyoruz. Piramidlere inen toprak yol buzlu olduğu için aşağıya inmiyoruz, yukarıdan fotoğrafladıktan sonra aynı yolu yürüyerek geri dönüyoruz. İstasyonda bekleyen tek vagonluk trenimize binerek geri dönüyoruz. Trenden inince Bolzano manzarasına hâkim kafeteryada biramızı yudumlayarak hem dinleniyoruz, hem manzaranın keyfini çıkarıyoruz hem de sıcacık kış güneşinde ısınıyoruz.
Dinlenip karnımızı doyurduktan sonra Almanlara özgü Dağ evleri mimarisine sahip muhteşem evler arasındaki sokaklarda dolaşıyoruz. Her evin bir ormanı andıran küçük bir korudan oluşan bahçeleri var. Her taraf kar olmasına rağmen ara sokaklar bile tertemiz kar ve buz yok şubat güneşinde rahat rahat dolaşıyoruz.
Teleferikle doyulmaz manzaraları izleyerek tekrar Bolzanoya iniyoruz. Hostelden oğlumuz Canburak için getirdiğimiz valizi alıp O’nun yurduna doğru yola çıkıyoruz. Bolzano’nun dört bir girişinde katlı otoparklar mevcut. Burada yaşayanlar ve kamu araçları dışında araçların Bolzano merkezine girmesi yasak. Zaten Bolzano küçük bir yerleşim. Bir uçtan bir uca yürüyerek en fazla yarım saat. Arabadan çok bisiklet kullanılıyor. Biz de bir uçtaki hostelimizden çıkıp şehrin diğer ucundaki Canburak’ın kaldığı yurda yürüyerek gidiyoruz. Piazza Stazione ve Piazza Duomo meydanlarını geçince önce Canburak’ın erasmus öğrencisi olarak devam ettiği Bolzano Free Üniversite’yi buluyoruz, bir sokak sonra da Canburak’ın yurduna ulaşıyoruz. Canburak bizi odasına davet ediyor. Temiz, bakımlı, sessiz sakin bir yer. Beklediğimizden daha iyi buluyoruz ortamı. Eşimde oğlumuzun altı aydır yaşadığı ve altı ay daha yaşayacağı yeri görünce rahatlıyor.
Modern Sanatlar Müzesi
Yurttan çıkıp önce Modern Sanatlar Müzesindeki sergileri geziyoruz daha sonra OTZİ MUSEUM’a yöneliyoruz. Otzi Museum 1991 de Ötz vadisinde kayak yapan bir çift tarafından bulunan Neolithic çağ adam mumyasının, onun buluntularının, giysilerinin, günlük yaşamda kullandığı alet ve silahların sergilendiği bir arkeoloji müzesi. İceman yaklaşık 45 yaşında, uzun koyu renk saçlı, 160 cm boyunda ve 50 kilo ağırlığında. 5300 yıl önce yaşamış.
Başından yaralanarak kan kaybından ölen Iceman’ın mumyası özel bir odada bulunduğu şartlarda korunuyor ve biz onu bir pencerenin ardında görebiliyoruz.
Müzeyi gezmeyi tamamlayıp çıktığımızda hava kararıyordu ve güneşin kırmızı ışıkları Dolomitleri pembeye boyamıştı.
Önce Bolzano’nun 60 yıllık pastanesi ve kafeteryası MONİCA’da kahve ve elmalı cevizli turta molası veriyoruz. Daha sonra akşam ışıkları altında pazarını dolaşıp Nadamas’ta Yunan usulü deniz ürünlerini yiyoruz.
Devam edecek...
Yazı ve Fotoğraflar: Mehmet Cengiz TÜMER
5 GÜNDE KUZEY İTALYA…
BOLZANO BOZEN VE SUPRABOLZANO ( Sandıktan )
Kongreler ve Tepecik Gezi Topluluğu ile yaptığımız geziler dışında Avrupa’ya yalnız başımıza çıkacağımız ilk geziydi. Birçok şey için ilkti. Biletlerimizi 3 ay önce www.kayak.com dan internet üzerinden satın almıştık. ( Münih 122 $/kişi gidiş dönüş) Elimizde mail adresime gelen referans numarasından başka bir şey yoktu.
Programımızı da Canburak’la birlikte kendimiz yapmıştık. İki gün Bolzano’da, iki gün Verona’da iki gün Milano’da kalacaktık. Hostel ve otellerimizi de internetten Canburak ayarlamış ve rezervasyonları yaptırmıştı. Bütün gezimizi Trenitalia’nın regional tren tarifesine göre ayarlamıştık.
Yola çıkmamıza bir gün kala bizi Münih’te karşılayacak olan Ayzet Teyze telefonla arayarak Münih _ Bolzano EN (Euronight) treninde yerimizi ayırtıp biletimizi aldığını haber veriyordu. Yalnız bir sorun vardı. Münih bu yıl son 60 yılın en soğuk kışını yaşıyormuş ve çok fazla kar ve buzlanma varmış. Bir gün önce bütün Münih inişleri iptal edilip Nurnberg’e yönlendirilmiş, böyle bir şey olursa treni kaçırabileceğimizi söylüyordu.
Yapacak bir şey yoktu, eğer Münih’e inemezsek programımız bir gün sarkacaktı.
Bu tedirginliklerle Adnan Menderes Havaalanına gittiğimizde; Check-in de hiçbir sorunla karşılaşmadan biletimizi ve uçuş kartımızı aldık. Sadece direk uçuşlara açıktı, bağlantılı uçuşları almıyorlardı. Bir süre sonra onları da aldılar. Uçağımıza binerken bizi karşılayan hostesimiz biraz önce Kaptan Pilot’un Münih ile konuştuğunu, bir pistin daha açıldığını ve bir sorun olmadığını müjdeliyordu.
Güzel bir uçuşla karlar içindeki Münih’e indik. Ayzet Teyze bizi havaalanında karşılayıp metro ile Münih Hbf’e götürdü. Trenimizin kalkmasına iki saat vardı. Eşyalarımızı emanete bırakıp Münih’in Old Town kısmını gezmeye çıktık. Sokak ışıkları, bu ışıklarda uçuşan kar tanecikleri, buz ve kar içindeki bembeyaz sokak ve meydanlar, Faşing nedeniyle rengârenk giysiler içindeki Almanlar, bir masal gecesi gibiydi. Saat sekizde tüm dükkânlar kapandığı için Mc Cafede sıcak bir kahve içerek kendimize geldik.
Kahveden sonra tekrar Gara döndüğümüzde eşyalarımızı alıp trenimizin kalkacağı peronu bulduk. Trenimizin 40 dakika rötarlı kalkacağını öğrenince Ayzet Teyzeyi yolcu edip Trendeki yerimize yerleştik. Önümüzde dört saatlik bir tren yolculuğu vardı.
Kompartımanımızdaki diğer koltuklara oturan iki esmer vatandaş yüzünden tedirgin ve uykusuz bir yolculuktan sonra gecenin ikisinde buz gibi bir rüzgârın estiği, inin cinin top oynadığı Bolzano İstasyonuna indik ve Canburak’la buluştuk. Hemen istasyonun karşısındaki Youth Hostel Bolzanoya geçtik ve girişimizi yapı oda anahtarımızı aldık. Kapıyı açtığımda içerde beni bir sürpriz bekliyordu. İki ranzadan birinin alt katında bir adam uyuyordu. Oysa biz oda da yabancı olmasın diye üç kişi olmamıza rağmen dördüncü yatağın parasını da ödeyip odayı kapatacaktık. Rezervasyonu yapan kişini bunu not almaması nedeniyle diğer resepsiyonist o yatağıda birine veriş. Başka da boş yer olmadığı için yapacak bir şey yoktu ve bir ilk daha gerçekleşti. Ben eşim, oğlum ve bir yabancı aynı oda da kaldık.
Sabah uyanıp kahvaltımızı yaptıktan sonra fotoğraf makinemizi ve erzak çantamızı alıp dışarı çıktık. Dört tarafı Dolomitlerle çevrili olan Bolzano’ya güneş geç ulaştığı için rüzgârla birlikte keskinliği daha da artan bir sabah ayazı vardı. Bolzano’yu gezmeyi öğleden sonraya bırakıp hemen yüz metre ilerdeki Teleferik istasyonundan teleferikle SupraBolzano’ya çıkmaya karar verdik. 10 dakika süren güzel manzaralarla dolu teleferik yolculuğundan sonra SupraBolzano’da bizi aşağıya göre 5 derece daha soğuk ama pırıl pırıl güneşli ve rüzgârsız bir hava karşıladı.
Alp Dağlarının güney yamaçlarını oluşturan Dolomitler bölgesindeydik. Ritten denilen kayak merkezi. Bu bölge ve Bolzano aslında Avusturya’ya ait, Alman mimarisinin, Alman yaşam tarzının hâkim olduğu ve Almanca konuşulan bir bölge. Her afiş, sokak tabelaları, dükkân tabelaları, trafik levhaları Almanca ve İtalyanca yazılmış. Halk da İtalyan’dan çok Alman ırkının özelliklerine sahip. 2. Dünya Savaşından sonra sınır çizilince bu bölge İtalya tarafında kalmış. Otonom bir bölge hem İtalya’dan hem Avusturya’dan ekonomik destek alıyor. Zengin ve yaşam standardının yüksek olduğu bir bölge.
Teleferik istasyonunun hemen karşısından kalkan ve beş istasyonluk küçük bir parkuru olan trene biniyoruz. Karlar içindeki ormanda ilerleyerek masalsı şatoların arasından geçerek yaklaşık on beş dakikalık bir yolculukla son istasyonda iniyoruz. Etrafımızda turist otobüsleri, kayaklarını ve snowboardlarını arabalarına yüklemiş insanlar dolu. Doğal malzeme, tahtadan yapılmış bilgilendirme yön levhaları bol miktarda. Bunlardan birinin gösterdiği 24 dakikalık mesafedeki bizim peribacalarına benzeyen Erdpyramiden Piramidi de Terra'ya doğru yürüyoruz.
Karlar içindeki orman, Dolomitler, ve villa manzaraları arasında yarım saatlik güzel bir yürüyüş yapıyoruz. Piramidlere inen toprak yol buzlu olduğu için aşağıya inmiyoruz, yukarıdan fotoğrafladıktan sonra aynı yolu yürüyerek geri dönüyoruz. İstasyonda bekleyen tek vagonluk trenimize binerek geri dönüyoruz. Trenden inince Bolzano manzarasına hâkim kafeteryada biramızı yudumlayarak hem dinleniyoruz, hem manzaranın keyfini çıkarıyoruz hem de sıcacık kış güneşinde ısınıyoruz.
Dinlenip karnımızı doyurduktan sonra Almanlara özgü Dağ evleri mimarisine sahip muhteşem evler arasındaki sokaklarda dolaşıyoruz. Her evin bir ormanı andıran küçük bir korudan oluşan bahçeleri var. Her taraf kar olmasına rağmen ara sokaklar bile tertemiz kar ve buz yok şubat güneşinde rahat rahat dolaşıyoruz.
Teleferikle doyulmaz manzaraları izleyerek tekrar Bolzanoya iniyoruz. Hostelden oğlumuz Canburak için getirdiğimiz valizi alıp O’nun yurduna doğru yola çıkıyoruz. Bolzano’nun dört bir girişinde katlı otoparklar mevcut. Burada yaşayanlar ve kamu araçları dışında araçların Bolzano merkezine girmesi yasak. Zaten Bolzano küçük bir yerleşim. Bir uçtan bir uca yürüyerek en fazla yarım saat. Arabadan çok bisiklet kullanılıyor. Biz de bir uçtaki hostelimizden çıkıp şehrin diğer ucundaki Canburak’ın kaldığı yurda yürüyerek gidiyoruz. Piazza Stazione ve Piazza Duomo meydanlarını geçince önce Canburak’ın erasmus öğrencisi olarak devam ettiği Bolzano Free Üniversite’yi buluyoruz, bir sokak sonra da Canburak’ın yurduna ulaşıyoruz. Canburak bizi odasına davet ediyor. Temiz, bakımlı, sessiz sakin bir yer. Beklediğimizden daha iyi buluyoruz ortamı. Eşimde oğlumuzun altı aydır yaşadığı ve altı ay daha yaşayacağı yeri görünce rahatlıyor.
Yurttan çıkıp önce Modern Sanatlar Müzesindeki sergileri geziyoruz daha sonra OTZİ MUSEUM’a yöneliyoruz. Otzi Museum 1991 de Ötz vadisinde kayak yapan bir çift tarafından bulunan Neolithic çağ adam mumyasının, onun buluntularının, giysilerinin, günlük yaşamda kullandığı alet ve silahların sergilendiği bir arkeoloji müzesi. İceman yaklaşık 45 yaşında, uzun koyu renk saçlı, 160 cm boyunda ve 50 kilo ağırlığında. 5300 yıl önce yaşamış.
Başından yaralanarak kan kaybından ölen Iceman’ın mumyası özel bir odada bulunduğu şartlarda korunuyor ve biz onu bir pencerenin ardında görebiliyoruz.
Müzeyi gezmeyi tamamlayıp çıktığımızda hava kararıyordu ve güneşin kırmızı ışıkları Dolomitleri pembeye boyamıştı.
Önce Bolzano’nun 60 yıllık pastanesi ve kafeteryası MONİCA’da kahve ve elmalı cevizli turta molası veriyoruz. Daha sonra akşam ışıkları altında pazarını dolaşıp Nadamas’ta Yunan usulü deniz ürünlerini yiyoruz.
Devam edecek.
Yazı ve Fotoğraflar: Mehmet Cengiz TÜMER
Yorum yap