Üye Ol / Giriş yap


Gezi

İYON KENTLERININ PEŞI SIRA EGE

UTKU TANSUG 24.05.2019

Ege'ye hayat veren üç nehir, kuzeyden güneye Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes, modern Türkiye'nin en bereketli ovalarını ortaya çıkarmış. Bu öyle bir bereket ki, bilim ve felsefenin temellerini oluşturan İyon Uygarlığı'nın M.Ö 12 YY'dan itibaren Efes, Milet, Foça gibi şehirleri oluşturmasına olanak sağlamış. 

Ege'de yol almak, biraz bu toprakların can suyu olan bu üç ırmağın, biraz da onların bereketiyle serpilen İyon şehir devletlerinin hikayesi. İyon şehir devletleri tarım ve ticaretle zenginleşmiş, tarihin en önemli düşünürlerinin okullar kurabildiği serbest düşünce ortamını sağlamış. 

Ayvalık'dan, Bergama'ya, Foça'ya, Karaburun'a Çeşme'ye Urla'ya, Seferihisar'a, oradan Selçuk, Kuşadası ve Didim'e kadar uzanan 20 günlük yol hikayemiz içinde antik dünyaya ait 2500 yıla yakın geçmişe sahip birçok antik kent ve bu antik kentlerin kutsal merkezleri de yer alıyor.

Kimi günler, her köşeden fışkıran çiçeklerle doğanın cazibesi, gezdiğimiz, ya da yürüyüş güzergahımız üstünde bulduğumuz antik kentlerden ağır bastı. Örneğin, İzmir'in Sığacık beldesinde yer alan Teos ören yerindeki papatyalar, sanat ve eğlenceyle ilişkilendirilen Dionysos Tapınağı'nın yıkıntılarından daha çok iz bıraktı hafızamızda. Teos Antik şehri döneminde tüm sanat insanlarını bir araya getiren bir merkezmiş. Hatta ilk sanatçı lobisi burada kurulup yüzyıllar boyu enti yönetenlere “fesüpanallah” dedirtmiş. Sanatçıların doğası bunca güzel bir yere demir atmalarına hiç şaşırmadık biz de!

Aynı şekilde, Ildır'dan kuzeye koyları takip ederek yaptığımız 8 km'lik yürüyüşün başlangıcındaki Erithrei Antik Kenti ya da Bafa Gölü''nün muhteşem doğası pahasına, harcadığımız Heraklion güzel bir dekor olmaktan öteye geçemedi yürüyüşümüze.

Öte yandan, antik şehir göreceğiz diye yolumuzu değiştirdiğimiz günler de oldu. Örneğin Bergama'ya Pergamon için gittik ve Antik Kentin tam karşısındaki tepeye attık kampımızı.  1880li  yıllarda temeli dışında hepten Almanya'ya götürülmesine göz yumulan ve bugün  Berlin'deki Pergamon müzesinde sergilenen Zeus Tapınağı'nın temellerini ve üst yapısından geriye kalanları sindire sindire gezdik ertesi gün. Bergama'daki Asklepion'a 100 metre uzunluğunda sütunlu yolundan yürüyerek ulaştık.  Asklepion  uyku ve tedavi odaları, kutsal kaynak ve havuzlarıyla antik dönemlerde  “ölümün girmesinin yasak olduğu yer” olarak nam salmış. Birçok kral bizzat gelip burada şifa bulmuş. Hastalara, telkin ve fizyoterapi, su ve çamur banyoları, masajlar, şifalı ot ve krem tedavileri uygulanıyormuş. Asklepion aynı zamanda bir tıp okuluymuş. Pergamon’da çeşitli tanrılara ve dönemlere ait birçok tapınak yer alıyor. Bunlardan Mısır tanrısı Serapis’e ithafen yapılan, tuğladan yapıldığı için Kızıl Avlu diye anılan Serapion da mimarisiyle diğer tapınaklardan sivriliyor.  

Kimisinin kapısı kapalıydı gittiğimizde. Günümüz Foça’sının merkezinde yer alan Phokaia Antik şehrinin kalıntılarına ancak tel örgüler ardından  göz atabildik. İyon Uygarlığının minik şehirlerinden Gümüldür yakınlarındaki Lebedos’a gittiğimizde yazlık siteler arasına sıkışmış etrafı tel örgülerle çevrili birkaç taş parçası karşıladı bizi.

İyon şehirlerinden Kolophon'un kutsal merkezi olan Klaros'u görmek için yolumuzu değiştirdik. Gittiğimizde ören yerinde bir tek biz vardık!  Klaros'daki Apollon tapınağı bu senenin azgın yağışlarından dolayı su altında kalmıştı, kenardan bakmakla yetinmek zorunda kaldık. Klaros bir kehanet merkeziymiş. Çeşitli şehir devletlerinden kehanet amacıyla gelen heyetlerin kalması için yapılan  "katagogeion" tarihin ilk misafirhanelerinden biri olarak görülüyor. İyon Dilek Yarımadasının güney yamaçlarında şanlı Mykale Dağına sırtını vermiş Büyük Menderes Deltasını 100 metre tepeden izleyen Priene'yi, karşımıza çıkan kahverengi tabelası dikkatimizi çekince girdik. Athena Tapınağı'ndan geride kalan 4 sütun ve antik tiyatrosunun sağlam kalmış tahtlarında bir senatör timsali poz verdik.  Antik dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul gören, Efes'deki Artemis tapınağının su baskını altında kalan tek sütununa Asyalı turist otobüsü çıkarması sırasında gelince, uzaktan incelemekle yetindim. Birçok kez gittiğim muhteşem Efes Antik Şehrini de bu kez pas geçtim!

Gördüğümüz kutsal alanlar arasında hiçbiri Didim'deki Apollon Tapınağı kadar etkilemedi bizi. İyon uygarlığının kadim tapınakları genellikle bir Yunan tanrı veya tanrıçasının ismini taşıyor. Çoğu şehrin bir koruyucu tanrı veya tanrısı var ve tapınaklar da onlara ithafen inşa edilmiş. Örneğin Apollon ışık ve bilgi ile ilişkilendirilen bir antik Yunan tanrısı. Didim'deki Apollon tapınağı, bugünkü anıtsal ihtişamıyla görsel olarak,  Apollon'un ikiz kardeşi adına Efes'de inşa edilen meşhur  Artemis tapınağından çok daha fazla şey vaad ediyor. Didim'deki Apollon Tapınağı da Klaros gibi bilicilik merkezi olarak ön plana çıkmış. Her ikisinin de ortak özelliği "kehanetin kaynağı" olarak görülen kutsaliyet atfedilen bir pınar kenarında inşa edilmiş olması.

 

Bir zamanlar 112 sütuna sahip Apollon Tapınağı, devasa tapınak yapıtlarının çoğu gibi asla tamamlanamamış, yüzyıllar boyu hep yeni bir şeyler eklenmiş. Apollon tapınağının 2,5 metreyi bulan çapta, başları itinayla süslenmiş sütunlarından geriye birkaç tanesi kalabilmiş ancak bir futbol sahası büyüklüğünde alana yayılan kalıntılar, seyahatin en etkileyici ören yeri olarak ilk sıraya yerleşiyor listemizde. 

Antik dönem tapınaklarının dinsel ritüellerin yanı sıra çeşitli spor sanat müsabakalarının yapıldığı, müzik ve tiyatro performanslarının sergilendiği çeşitli sanatsal etkinliklerin gerçekleştiği, kimi şifa merkezi, kimi ise kehanet merkezi gibi işleyen; atfedilen tanrının özelliklerine göre işlevi de değişiklik gösteren külliyeler olduğu ortaya çıkıyor. Örneğin Olimpiyat Oyunları da kökenini, bu tapınaklarda tanrı ve tanrıçalar adına yapılan müsabakalardan alıyor. 

Apollon'a ithaf edilen tapınaklar nasıl ki kutsal bilicilik merkezleri olarak hizmet verdiyse, örneğin şarap ve eğlenceyle ilişkilendirilen Tanrı Dionysus adına yapılan tapınak ve şehirlerde, Sığacık'daki Teos'da olduğu gibi müzik ve tiyatro performansları ön plana çıkarmış.

Apollon Tapınağından 17 km ileride yer alan Milet Antik Kentine uzanan antik tören yolunu yürümedik. Ancak Apollon Tapınağı merakımızı körükledi, soluğu Milet Antik kentinde aldık.  Ephesus gibi bir zamanlar liman kenti olan, Büyük Menderes'in yığdığı alüvyonlarla bugün ovanın ortasında kalakalmış Milet Antik Şehri'nin her tarafı koylarla çevrelenmiş bir yarımada olduğunu anlamamız için önce Milet Müzesi'ni gezmemiz icap etti.  Felsefenin babası Thales ve daha birçok önemli filozofun memleketi Milet'in geniş bir alana yayılmış ve Büyük Menderes'in taşkınlarıyla sazlık ve bataklıklarla kaplanmış görüntüsü inanılmaz etkileyiciydi. Hemen her antik şehirde Hellen tapınaklarının yanı sıra ve yanı başında, Roma İmparatorluğu'nun Hristiyanlığı kabulüyle inşa edilen kiliseler de elbette önemli bir yer tutuyor.  Milet Antik Kentinin yayıldığı ören yerinde, Helen tapınak ve kiliselerinin yanı sıra, 15. YY başlarında Menteşe Beyi İlyas Bey tarafından yaptırılan görkemli tek kubbesi ve etrafında hamam ve medresesiyle İlyas Bey Külliyesi de yer alıyor.

İyonya Birliğine üye 12 kent devletinin dokuz tanesine götürmüş bizi yol. Görmediklerimizden ikisi Yunanistan'ın Sakız ve Sisam Adalarında, diğeri de Bodrum Gümüşlük'deki Myndos.

Pratik bilgiseverler için Ege’de gezdiğim Antik şehirlerden kişisel görüşüme göre en gezilmeye değer bulduklarımı birkaç cümleyle özetlemem gerekirse:

Teos – Sevimli Sığacık beldesi yakınlarındaki ören yerinde gezmek adeta bir kır gezintisi gibi. Yemyeşil ve çiçeklerle bezeli bir gezme.

Pergamon- Bergama ilçesini ve ovaya tepeden bakan Zeus Tapınağı ve Bergama’nn birçok yerine yayılmış Asklepion Şifa Merkezi ve Serapiaon Tapınağı (Kızıl Avlu) gibi kalıntılarla son derece doyurucu bir antik şehir deneyimi.

Efes – Efes Antik çağın en önemli ve en büyük antik şehri. Gezmek zaten elzem.

Priene – Antik şehirin dar bir alanda ızgara düzeninde ve kompakt bir yerleşimi var. Büyük Menderes deltasını 100 metre yukardan gören ihtişamlı bir konuma kurulmuş.

Milet – Milet’in antik tiyatrosu dışındaki yapıları yıkık. Ancak geniş bir alana yayılmış. Dönemin Efes’den sonraki en büyük kenti. Yanıbaşındaki Milet Müzesini gedikten sonra alana çıkmak doyurucu bir antik şehir deneyimi veriyor.

Didim Apollon tapınağı günümüze en sağlam kalabilmiş kutsal alanlardan biri. İhtişamı büyüleyici. 

Velhasıl Ege'nin güzeller güzeli köy ve kasabaları, kıyı ve dağları kadar antik uygarlıklarının da izini sürmüş ve bir nebze de olsa içine girmiş olmanın tarifsiz doygunluğunu da attık cebimize, 2019 İlkbaharının Ege serüveninde. Bu güzel coğrafyayı güzel kılan mıdır uygarlıklar, yoksa coğrafyanın kendi midir uygarlıklara burada çiçek açtıran, onun takdiri yola düşüp gezene kalmış!

Değerli okurlar, ilkbahar 2019 Ege seyahat notlarımı tematik başlıklar altında düzenleyerek yazıya hazırladım. Bu ilk bölümde İyon kentleri ile ilgili izlenimlerimi kaleme aldım. İnternetten bulanabilecek bilgileri tekrarlamaktansa, kendi izlenimlerimi internet ve diğer kaynaklarda yaptığım okumalardan sonra düzenlediğim yazımda aktarmaya çalıştım. Faydalandığım ve meraklı okuyucuların anlamlı bilgi bulabileceği linkleri aşağıda bulabilirsiniz.

https://www.aktuelarkeoloji.com.tr/  

http://klarosantikkenti.blogspot.com/

http://www.arkeoloji.biz/2012/01/klaros-apollon-bilicik-merkezi.html

http://arkeopolis.com/priene-antik-kenti/

http://www.teosarkeoloji.com//kent-tarihi

http://www.miletilyasbey.com/tr/index.html

https://www.visitizmir.org

 

7127
Yorum yap


UTKU TANSUG
Diğer yazıları
AKDENİZ GÜNLÜKLERİ 10.12.2018 tarihinde yayınlandı ve 5074 kez okundu.
SEYYAHIN SIRT ÇANTASI 29.01.2019 tarihinde yayınlandı ve 3600 kez okundu.
BIR BEN GEÇTIM KOPENHAG’DAN 16.07.2019 tarihinde yayınlandı ve 4942 kez okundu.